"İnan bana, büyük acı yoktur, büyük pişmanlıklar,
büyük anılar yoktur. Her şey unutulur, büyük aşklar bile.
Yaşamda aynı anda hüznün ve coşkunluğun bulunuşu
bundandır. Olayları görmenin ancak belli bir yolu vardır ve
zaman zaman ortaya çıkar. İşte bunun içindir ki, yaşamında
büyük bir aşka, mutsuz bir tutkuya sahip olmuş olmak yine
de iyidir. Bu en azından bizi çökerten nedensiz umutsuzluklar
için bir korunmadır."
Şimdi yine zamanım olsaydı... kendimi oluruna bırakmaktan başka bir şey
yapmazdım. Bu durumda başıma gelen her şey, bir çakıl taşı üzerindeki yağmur gibi bir
şey olurdu. Yağmur, taşı serinletir, ne güzel. Bir başka günse güneşten yanar taş.
Mutluluğu tam olarak böyle bir şey gibi düşündüm."
Yakışıklı değildi kuşkusuz. Ama
güzellik salatayla yenmezdi ve üstelik adam öyle iyi biriydi
ki. O ona, o da ona değer veriyordu. Bunun dışında bir şey
midir, aşk?
Titredi, camları kapattı
ve şöminenin üzerindeki aynaya doğru döndü. Marthe’ ın eve geldiği ya da onunla
çıktığı akşamlar ve Tunuslu kız arkadaşlarıyla yazışmanın dışında, aynanın kirli gaz
lambası ile ekmek parçalarının yan yana durduğu bir odadan yansıttığı sararmış bir
çevren içindeydi bütün yaşamı.
Yaşamıma ve onun gizli rengine baktığımda
içimde gözyaşı titreşimi gibi bir şey oluşuyor. Şu gökyüzü
gibi. Aynı anda hem yağmurlu, hem güneşli, hem öğle üzeri,
hem gece yarısı. Ah Zagreus! Öptüğüm o dudakları, yoksul
çocukluğumu, kimi zaman beni sürükleyip götüren yaşam ve
tutku çılgınlığını düşünüyorum. Aynı anda bunların tümüyüm
ben. Beni tanımakta güçlük çekeceğiniz zamanlar
olduğundan eminim. Mutsuzlukta sınırsızlık, mutlulukta
ölçüsüzlük, bilmiyorum ne desem.