Gönderi

276 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
19 günde okudu
Kitabın yöntemi: “İslam’ da eğitimin yeri nedir?” sorusuna karşılık; genel olarak “Oku!” cevabını dikkate alan yazar, Alak suresinin ilk beş ayetini gündemine almıştır. Ardından gelen sorulara cevap bulabilmek için nitel araştırma deseninde gerekli kaynakları incelemiş ve Kur’an’ı anlamaya yönelik yapılan eserlere değinmiştir. Temel kaynak olarak tefsirlerde Alak suresinin ilk beş ayetinde geçen unsurlar, Arapçanın nahiv ve belâgat yönünden tüm yorumları içine alacak şekilde ele alınmıştır. Bu yapılan süreç analizinde metinlerdeki mesaja ait çıkarımlara değinilmiştir. Farklı görüşlerin kim tarafından ve ne zaman ortaya konulduğu tespit edilerek ilim ve eğitim ile ilgili sonuçlar çağımız eğitim anlayışları kapsamında değerlendirilmiştir. Bu hususta Müslüman ve Gayrimüslim araştırmacıların da konu üzerine yayınları dikkate alınmıştır. Ayrıca her alandan öğrencilere konunun problem sorusu yöneltilerek alınan cevaplar, maddeler halinde belirtilmiştir. Kitabın amacı: Alak suresinin ilk beş ayetinin eğitim bakımdan değerlendirilmesinin yapılmasıdır. Kur’an’ın ilim ve eğitime yaklaşımının ve ortaya koyduğu temellerin, tarihsel gelişimi dikkate alınarak açık bir şekilde ele alınmasıdır. İlk inen vahiydeki “oku!” emrinin incelenmesiyle hedeflenen çalışma gerçekleştirilmiştir. Giriş Vahiy meleği Cebrail’in Hz. Muhammed’e ulaştırdığı Alak suresinin ilk beş ayeti, ilim ve eğitim açısından önemli bir yer arz etmektedir. Arapların İslâm ile tanışmadan önceki durumu, “Câhiliye dönemi” olarak adlandırılmaktadır. Câhiliye kavramı “okuma yazma bilmeme”, “bilgi yoksunluğu”, “inanç eksikliği ve bunu sağlayacak eğitimden yoksunluk” diye tanımlanmıştır. Bunun sonucunda bu dönemde, Araplarda barbarlık ve hoşgörüsüzlük oluşmuştur. İslâm’ın bütün mücadelesi de bu Câhiliye ruhunu ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Bu dönemde; insanların zor yaşama koşullarında hayatta kalabilmeleri ve yazılı kültürden habersiz oluşlarından kaynaklı sınırlılıklar, felsefi düşünmeye olanak bulmalarını engellemiştir. Şiir, hitâbet, ensâb Arap halkının kendi geliştirdikleri ilimler olmakla beraber günlük hayatta kullandıkları pratik bilgileri ilimden saymışlardır. İlk vahyin neredeyse tamamı okuma yazma bilmeyen (ümmî) bir toplumdan ümmî olan Hz. Muhammed’e “oku” emriyle gelmesi, Yüce Allah’ın büyük bir eksiklik konusunda uyarısı babında olmalıdır. Bu durum da ilk vahyi, çarpıcı hale getirmektedir. Bu o kadar etkili olmuştur ki zamanımızda da İslam’da eğitim denilince akla hemen “oku” emri gelmektedir. Alak suresinin ilk beş ayetinin nâzil olan ilk ayetler olduğunu zikreden ilk müfessir Mukatil b. Süleyman’dır. Bununla beraber İmâm Şâfiî ve başka âlimlerde aynı görüştedir. Çünkü Buharî ve Müslim’in sahihlerinde yer alan Hz. Âişe’nin rivâyet ettiği hadis buna işaret etmektedir. İbn Kesîr bu ayetleri, Allah’ın kullarına merhamet ettiği ilk rahmet ve onlara buyurduğu ilk nimet olarak olarak ifade etmektedir. Alak suresine verilen diğer isimler ise İkra, İkra bismi rabbik, İkra bismi rabbikellezî halak ve Kalem olarak geçmektedir. İlk Beş Âyete Dair Bulgular Konuyla alakalı şimdiye kadar beş adet yüksek lisans çalışması bulunmaktadır. Eserde ilk beş ayete dair yorumda bulunan tefsirler ise 45 adettir. Bu değerli 45 tefsir eserinin müellifleri tarafından nasıl yorumlandığına dair bulgular, genel anlamda şu şekildedir: 1.ayet, ٱقْرَأْ بِٱسْمِ رَبِّكَ ٱلَّذِى خَلَقَ Yaratan Rabbinin adıyla oku! Belirttiğimiz tefsir eserlerinin çoğunda 1. Ayet bu şekilde yorumlanmaktadır. Kureyş o zamanlar yaratıcı olmayan putlara tapmaktadır. Maverdi’ ye göre Allah, yaratma fiilini Rabb ismine izafe ederek bu yanlışlığı ve karışıklığı ortadan kaldırmıştır. Onun yaptığı bu yorum, tüm tefsirler içinde Rabb kavramına yapılan ilk yorumdur. Bu yüzden isimden kasıt ne olduğu belirtilmemekle beraber âyette okunması emredilen Rabbin ismidir. El-Cevzi’de aynı görüştedir. El-Vahidi’ye göre ise bu ayet, her surenin başında besmele çekilmesi gerektiğine dair bir delildir. İslâm’ın ilk hitâbı, en başından beri müminlere işe başlama edebini öğretmektedir. Hz. Peygamber’de besmele ile başlanmayan her iş ve sözün, bereketsiz ve sonuçsuz kalacağını bildirerek bu manayı desteklemektedir. Mukâtil ise Rabb kelimesine “el-vâhid” sıfatını ekler. Buna göre anlam, “Bir olan Rabbinin adıyla oku.”dur. el-Hüvvâri, et-Taberî, el-Kaysî, et-Tûsi ve İbn Teymiyye’ ye göre “oku” emri, Cebrâil’in Hz. Peygamber’e ilk konuşmasıdır ve emrin muhatabı Hz. Peygamber’dir ve nübüvvet başlamıştır. El-Maturidi, el-Vahidi, el-Hanbeli ve İbn Teymiyye “Oku” emrinin muhatabı olarak ise herkesi görür. Ayrıca Allah’ın emriyle veya yardımıyla okumaktır. Hz. Peygamber, kendi talebi olmadan okuma emrini bulmuştur. Fahreddîn er-Râzî’ ye göre zikredilen okuma, Allah için yapılmalıdır. Kulluğu gerektiren şey, fiili sıfatlardır. Rabb ismi, bu nedenle taate teşvik edicidir. Rabb ismiyle terbiye, yani eğitim arasında bir bağ kurulmaktadır. Oku emri, Hz. Peygamber’in kendisi için taallümdür yani öğrenmedir. 2.ayet خَلَقَ ٱلْإِنسَٰنَ مِنْ عَلَقٍ O, insanı alaktan yarattı. Tefsirlerin çoğunda Alak, “dem” yani kan anlamında geçmektedir. İbn Furek, el-Maverdi ve et-Tusi’ye göre Alak, yaş yapışkan kandır. Kimi tefsircilere göre “câmid” yani donmuş kan, es-Semerkandi’ye göre ise çiğ kandır. Mukatil b. Süleyman ise Alak ifadesini “nutfenin yirmi gün sonra dönüştüğü hal” olarak açıklar. Alaaddin el-Hâzin’e göre ayette belirtilen İnsan, Hz. Âdem’dir. Lakin el-Kâşânî ve el-Kelbi’ye göre topraktan yaratılmasından dolayı Hz. Âdem, buradaki yaratmaya dâhil değildir. Diğer çoğu tefsire göre ise el-insan, bütün insanlardır. İnsan kelimesi çoğul anlamda kullanıldığı için alaka kelimesi de çoğul olarak alak şeklinde kullanılmıştır. Ayrıca İnsan, ayette tek başına zikredilerek yaratılışındaki üstünlüğüne dikkat çekilir. Kur’an’ın insana nazil olması ise bu nedenledir. İlmin ve eğitimin önemi, burada bâriz bir şekilde görülmektedir. 3.ayet ٱقْرَأْ وَرَبُّكَ ٱلْأَكْرَمُ Oku! Senin Rabbin en Ekrem yani cömert olandır. Bu ayetteki İkinci “Oku” emridir ve bu emir Hz. Muhammed’i muhatap kılar. “Kur’an’ı oku” denmektedir. Ayrıca oku emri tekid içindir. Lakin Abdullah b. Ömer el-Beyzavi eserinde bu emrin te’kid için değil mübalağa için var olduğunu ve tebliğ ya da namaz için okumak gerektiğini ileri sürmektedir. Et-Tâbersi ve el-Hâzin’e göre İkinci oku emri, ümmete teblîğ ve ta’lîm için öğretme gayesi taşır. Bu durum, öğretmen meslekî yeterliklerini hatırlatmaktadır. El-Maturidi’ye göre Ekrem, Allah’ın Hz. Peygamber’e bir ihsanının başlangıcıdır yoksa Hz. Peygamberin bir hakkı değildir. Ebü’l-Leys es-Semerkandî ve Fahreddîn er-Râzî’ye göre Ekrem olan Allah, dilerse kullarının cehâletini giderebilir. Diğer tefsirlere göre Ekremden kasıt, Allah’ın Halîm oluşudur. Bu âyetteki uslûp; Hz. Peygamber’i yeni göreve alıştırma, ısındırma, “te’nîs”i ifade eder. 4. Ayet ٱلَّذِى عَلَّمَ بِٱلْقَلَمِ O, kalemle öğretendir. Tefsirlerin bütününe bakacak olursak Allah’ın “kalemle öğretmesi”, yazıdır yani kitâbettir. Kalem, Allah’ın büyük bir nimetidir. Eğer kalem olmasaydı din ikâme edilemez ve hayat düzene konulamazdı. İbn Furek, el-Vâhidî ve el-Endelüsî’ ye göre Allah, kalemi övmektedir. Ebû Bekir İbnü’l Arabi ve Kurtubî’ye göre Allah, yarattığı ilk şey olan kaleme, “yaz” demiştir ve yazılanlar arşın üstünde zikirdedir. Bir de Allah’ın meleklere kaderleri yazması için yarattığı kalem vardır. Üçüncüsü de insanların kalemidir. Kurtubî ve el-Matûrîdi’ye göre Kalem ile yazının bilginin kalıcılığındaki rolü önemlidir. Kalemle öğretim, ümmet içindir. Hz. Peygamber, zaten vahyi kalbiyle ezberlemektedir, yazmaktan alıkonulmuştur. Bu mucizenin durumu, risâlet delilidir. El-Gaznevi’ye göre Allah’ın kalemle öğretmesi, meleklere Levh-i mahfuzda yazılanları öğretmesi, demektir. İbn Teymiyye ve el-Cevziyye’ye göre ise ayetteki öğretim; melekleri, cinleri ve insanları kapsar. 5.ayet عَلَّمَ ٱلْإِنسَٰنَ مَا لَمْ يَعْلَمْ O, insana bilmediğini öğretendir. Çoğu tefsirciye göre Allah’ın “insana bilmediğini öğretmesi” ile kastedilen yazıdır. İnsanın Kur’an’dan bilmedikleridir. Er-Res’anî el-Hanbeli’ye göre ise ilim ve sanattır. Zikredilen insan, Hz. Peygamber ya da bütün insanlar olabilir. Kimi müelliflere göre İnsandan kasıt, -Allah’ın her şeyin ismini ona ilham ettiği-Hz. Âdem veya insanoğlu olduğudur. Ayette Allah, insana öğretme nimetini hatırlatmaktadır. El-Maverdi’ye göre İnsana başlangıcının öğretilmesidir. El-Kuşeyri ve el-Endelüsî’ye göre Allah’ın kullarına öğrettiği, insanların doğuştan getirdikleri ile sonradan kazandıklarıdır. Diğer tefsircilere göre ise beyan ve ameldir ya da hidâyet ve beyan türleridir. Değerlendirme özet M.Ö. 3500’lü yıllara dayanan yazının icadı, insanlık kültür tarihinin bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. İnsanların kapasite sorunu ve öldükten sonra bilgilerinin de onlarla birlikte ölmesi, bu icadı zorunlu kılmıştır. Lâkin Kur’an’ın nâzil olduğu zamanki coğrafyada halen sözlü kültür devam etmekteydi. Bu nedenle de âyette geçen kalem ifadesinin, ilk tefsirlerden itibaren insan hayatındaki yerine işaret edilmiştir. Çünkü müfessirler, aynı zamanda bir eğitimci ve müderrislerdir. Bilgi, yazıyla hem depolanmış hem de uzak diyarlara erişme imkânı bulmuştur. İbn Kayyim’in ifade ettiği üzere sözlü kültürde inceleme ve düzenleme yapılamazken yazılı kültürde bu mümkündür. Yazının ilimlerin oluşmasındaki rolünü de İbn’ül-Arabî ortaya koymuştur. Bununla birlikte doğrudan doğruya bir eğitim ve öğretim ortamı oluşmuştur. Nakli ilimlerden âlimler, Akli ilimlerden de bilim adamları çıkmıştır. İlk vahiy, Hz. Peygamber için bir nevi ilk ders tecrübesi olmuştur. Mâverdi’ye göre nasıl ki bir insan çeşitli aşamalardan geçerek tam ve eksiksiz bir hâle geliyorsa Hz. Peygamber’de geçireceği bir eğitim sürecinden sonra tam ve eksiksiz bir hâle gelecektir. Kur’an’ın nüzûlü ile başlayan İslam eğitimi de Hz. Peygamber’in süreç içerisindeki çalışmaları sonucunda; insanların bilgi, duygu ve düşüncelerinin değiştirilmesi şeklinde oluşmuştur. Fahreddin Râzi, insanın “alaktan â’lâya” geçirdiği sembolik anlatımıyla eğitimin içerisinde oluşan değişimi ilişkilendirmiştir. İslam eğitim felsefesinin bir yansıması olarak insanın şerefi, eğitim programları ve uygulamalarının merkezinde yer almalıdır. Ayrıca kısa beş âyet içinde hem okuma hem de yazma ile her iki eğitimsel ögeye birlikte işaret edilmiştir. Okuma, yazının bir sonucu olduğundan yazı olmadan okuma olmaz. Bu nedenle Hz. Peygamber, vahiylerin yazılması için kâtipler görevlendirmiştir. İlk âyetin ayrım gözetmeksizin herkesi eğitim süreçlerinin içine dâhil eden bir üslûbu vardır. Âyetlerde birinci okuma emri “öğren”, ikinci okuma emri ise “öğret” manasındadır. Bunu günümüzde öğretmen yeterliliği ile denk tutabiliriz. Hz. Peygamber’in “fayda” odaklı öğrenmeye teşvik amaçlı “İlim Çin’de bile olsa arayınız.” Hadisiyle ilim seyahatleri önem arz etmiştir. III. Asırda Me’mun döneminde kurulan “Beytül Hikme” ile pozitif ilimlerin çoğu da Arapça’ya kazandırılmıştır. İslam’ın ruhuyla uyuşmayan ilim ve fikirler ise desteklenmemiştir. Tartışma, Sonuç ve Öneriler özet Elde edilen bulgular ve bunların ilim ve eğitim açısından değerlendirmesi, Alak suresinin ilk beş ayeti kesin bir şekilde ilim ve eğitimle ilişkilidir. Bu vurgu, Hz. Peygamber’in ideal örnekliğiyle birleşince Cahiliye toplumu büyük bir değişim yaşamıştır. İlmin ve eğitimin amacı, Allah rızası olmalıdır. Sırf bu yüzden yapılan eğitimin, bütün dünyaya yansıyan olumlu sonuçları olacaktır. Kur’an; muhataplarını okumaya, okuma bilmeyenleri de okuma öğrenmeye teşvik etmiştir. İnsan, varlığını ve bilmesini Allah’a borçludur. Bu yüzden de bilginin kaynağı Allah’tır. Yüce Allah bu âyetlerle eğitim ve öğretimi tedrici bir uslûp ile kullarına bildirmiştir. İslam’ın ilk mesajını çok iyi anlayan Müslümanlar, okuyup öğrenerek ve hocalardan ders alarak, çeviri faaliyetlerinde bulunup ayrıca eserler vererek değerli birikimler ortaya çıkarmışlardır. Lâkin İslam toplumlarının ilme ve eğitime bakış açıları değiştikçe dünya üzerindeki ilmî konumları da değişmiştir. Dini, ilmin önünde bir engel yapanlar arasındaki anlayış farkı, İslam toplumlarının dünya üzerindeki bilimsel tesirini ve katkısını süreç içerisinde azaltmıştır. Kaçınılmaz bir şekilde duraklama, gerileme ve çöküş dönemleri oluşmuştur. İslam ve batı toplumu arasında ilmi yönden bir tezatlık oluşmuştur. Müslümanların yapamadığını batılı araştırmacılar yapmıştır. Şu an ki toplum yapısı da İslam’dan uzaklaştıkça Cahiliye toplumuna bir geri dönüş içerisindedir. Bilim insanı Fuat Sezgin’in çözüm sunduğu gibi; tekrar almalı, alınanlar içselleştirilmeli ve sonuç olarak bütün insanlığa faydalı orijinal eserler verilmelidir. Bu da İslam’ın baştaki özgür ve sınırsız ilim ruhunun tekrar canlanmasıyla gerçekleşecektir. Kitabın bana verdiği katkılar: Konuyla alakalı kaynaklar hakkında önemli bilgiler vermesi, bende bu kaynaklarda yazılanların hepsini okuma isteği uyandırdı. Yüce Allah’ın beni yaratması ve yine benim için kalemi yaratmasına değinerek bir insan ve kul olarak ne kadar değerli olduğumu hissetmemi sağladı. Ayetlerin değişik açılardan tefsirine değinerek hiçbir şey bilmezken Rabbimin cömertliğiyle O’nun ilmine muhatap olduğumu bana hatırlattı. Ayetleri, eğitim ve öğretim bakımından değişik açılardan görmemi temin etti. İlim öğrenme konusundaki gayretlerimi değerlendirmemi sağlayıp bunu Allah rızası için yapmam konusundaki teşvikimi artırdı. Eleştirilecek yönler: Çalışmasının dışında bırakılan, Alak suresine yer vermeyen tefsirlerin isimlerinin de ayrıca belirtilmesine bence gerek yoktu. Bulgular kısmındaki bilgiler, değerlendirme kısmında çokça tekrar edilmeyebilirdi.
Alak Suresinin İlk Beş Ayetinin Eğitimsel Değeri
Alak Suresinin İlk Beş Ayetinin Eğitimsel DeğeriYusuf Bahri Gündoğdu · Nobel Akademik Yayıncılık · 20188 okunma
·
315 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.