Gönderi

Öğretmenim, canım benim! Öğretmenim, dilim benim! Annem beni İstanbul'da kucağına almış. İlkin Bizans'ın nemli havasını soludum. Sonra da Ankara'da bir gecekondu mahallesinde babaannemle kaldım. Memleketimin sarıçam, meşe ve ardıç yüklü dağlarının kokusunu içime çekmem için yedi yaşımı bekledim. O zamanlara kadar evimde ve evim bildiğim yerlerde ailemin kadınları gizli bir dil konuşurlardı. O zamanlar evdeki kadınların konuştukları "şeyin" bir dil olduğunu, birilerinin dünyadan bezmesine sebep olacak bir şey olduğunu, beni hayvanat bahçesindeki primattan hallice bir varlığa dönüştürecek bir sihir formülü olduğunu bilmezdim. Bu kadar cahilliğimle, bilmezliğimle, çocukluğumla oralarda okullara gittim. Bana evdekinden başka bir dil öğrettiler. Bana öğretilen dil güzel bir dildi. O dili dürüst olanlar, ailesini ve insanları sevenler, dünyayı kirletmeyenler, dünyayı kurtaranlar, kopya çekmeyenler, süte su katmayanlar, bütün elmaları kendi yemeyip paylaşanlar konuşurdu. Ben de dürüsttüm. Ben de ailemi ve insanları severdim. Ben de etrafa çöp atmazdım ve gereksiz yere gofret almazdım. Ben de dişimi fırçalar gibi dünyayı kurtarırdım her gece uyumadan önce. Ben de kopya çekmezdim. Ben de süte su katmazdım. Ben de gofretimi babaannemle paylaşırdım. Bütün bunları öğrendiğim dille yapardım. Bana öğretilen dil hepsini döverdi belki. Çok sevdiğim tankların, jiplerin, bisküvitlerin diliydi benim öğrendiğim dil. Ama bazen televizyonda evimdeki dil ile okuldaki dilimi karıştırarak komik şeyler yaparlardı da ben de onlara öykünür ben de onlar gibi konuşurdum da, beni uyarırlardı. Ben "İstanbul Türkçesi ile büyümeli" idiydim. Sözlük, imla, edebiyat, çeviri hepsi benim misyonumdu. Okulumdaki dil "gündüz", babaannemin masalları "gece" oldu. Meğer memleketimin dilinin kendisini bırak, okuldaki dilime benzemeye çalışanı bile kötü idi. Meğer benim memleketim ile gecekondularının renklerini özleyip ağladığım o diyarların arasında bir insan trampası, bir yer altı akışı varmış. Meğer memleketimden bu yana biz gelirmişiz. Buranın insanları da memleketimin öte yanına gider orada kalırmış. Meğer ben ufakmışım. Meğer ben memleketimin ağaçlarının kokusunu bile özlersem Nazi askerlerine benzermişim. Meğer bizim oraların türküleri insanı mutsuz etmek için varmış. Salon müzikleri ve marşlar ise mutluluğumuz için varmış. Sonra... Sonrası bir canlının eskimesidir. İnandıklarının ellerinden alınmasının yekûnudur. Bir çocuğun oyuncağını elinden alsanız, yeşilçamın sümüklü kitlesinin kemiği olan toplum sizi ayıplar. Salaklıklarının alameti farikası olarak kazağınızın renginden dolayı sizi döverler. Ancak henüz bir çocuğun öğrendiği dil ile kurduğu bağı o çocuğun elinden alıp kıranlara toplumun birşey dediğini görmedim. Olsa olsa "aptal çocuk" derler. Burada kritisizm orijinli, isyankar ters teori okumaları yapmaya niyetlenip "aptal çocuk yoktur aptallaştırılan çocuk vardır, aptallık çocuğun kaderi değildir" darbımesellerini yazmayacağım. Ne derseler en azından kulaklarım için kabul! Ancak bir zamanlar aptal da olsam öğrendim, daha da hoşu bir zamanlar aptal da olsam inandım ki, babaannemin ve anneannemin dili bana "gece" değildir. Onların peyniri haram değildir. Annemin gariban emeği ahlaksızlığın ürünü değildir. Benim dilimi konuşanlar da dürüsttür. Onlar da yeryüzünü, ailelerini ve insanları severler. Onlar da kopya çekmez, süte su katmazlar. İnanın, onlar da kendince dünyaları kurtarırlar. Ve daha çok inanın, onlar da elmalarını başkalarına verirler. Asemptomatik hüznümün son satırları Bir zamanlar birileri bana Van'a neden geldiğimi sorardı. O zamanlar parlak zamanlarımdı. Yeni bir materyaldim çoğu zevzek için. Burası sonradan toparlanmışlığımın, uzay medeniyetine iç geçirerek bakan, yarı haset yarı gıpta dolu gözleri olan bir toplumun içinde o gözleri bile olmayan toplumcuk kırıntısının bana mirası olarak kalan dilimdeki bazı kelimeleri duyma amacımın yorgan yüzüydü. Penceresizliğimin bitişinin, havaya olan hasretimin tecessüm etmiş, haritalara bürünmüş şekli idi. Tutum ve davranışlarımın hem sahnesi ve hem kendisi idi. Onun için geldim. Bir kelime duymak için geldim. Kadınlarımdan duyduğum ve sepete koymadığım bir kelimeyi bir daha görmek için geldim. Pencereden bakınca yeşil bir bahar görmek için geldim. Biz oralarda yaşamıştık, onlar ise burada sadece kalmıştı. Ben burada yaşamak için geldim. Meğer ben yalnız değilmişim. Onca ayrımcılık, onca dışlama yaşadıktan sonra dahi ben pis bir haberin aynadaki ters halinden dolayı buraya geldiğimi söyleyemiyorken acaba bu insan trampasının iğrenç hali bir varlık Nusaybin'de taze öğretmen olmanın hangi opsiyonunu yaşayamadı da hıncını dilimin fonetiğinden almaya niyet ediyor? Bulunduğu yerde kim onu konuşmadığı bir dilden yargılamış olabilir ki? Şaşkınım. Acaba öğretmenler odasında altın günü yapamadı mı? İki maaşla toparlayabileceği bir çılgınlık yapıp bir defa giyip bir daha yerini bile hatırlamayacağı renkli trekking pantalonları alamadı mı? Ambalajını Nusaybin'in derelerine atamadığı Amazonnoktakomdan gelecek bir posta alamadı mı kargocudan? Kaşık bile batırmadan çöpe atacağı bir bir ev yapımı yoğurt hediye edilmedi mi? Saçlarının rengine imrenilmedi mi hiç? Migrosta herkesin gizlice baktığı o kasiyerin arkasındaki bölümden her ayın 15inde farklı bir alkol alıp tadamadı mı? İsmini daha önce duymadığı öğrencisine dudak bükemedi mi? Ağız tadıyla egzotizm yapamadı mı? Neyiniz eksiktiyse söyleseydiniz öğretmenim!  Biz eksik etmezdik. Kendimizi sizin karşınızda aşağılardık. Ne deseydiniz inanırdık. Bilseydik ağaçta yaşardık, yerler sizin olurdu. Bilseydik lağımda yaşardık, gökler sizin olurdu öğretmenim. Bilseydik ormanlarımız yerine bizi yakmalarını isterdik öğretmenim. "Bir orman gibi kardeşçesine yaşardınız" belki kendi kendinize öğretmenim. Size beylik bir şiiri bile yaşatamadık. Bir şarap patlatıp her gün birini bedenen sevemediniz. Hepsi x ve w ve q yüzünden. Hepsi larinksimizin hece üretme yetisi yüzünden. Üzgünüm öğretmenim, 2021 yılında 1810 yılının korseli döpiyesini anatominize empoze etmektesiniz. Biraz dar gelmiş olabilir. Oysa pek te çağdaştınız, pek te "insan olsun yeter"in insan kısmına benziyordunuz.. Van 5 Nisan 2021 17.07
·
120 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.