“Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum” Öyle dolu, öyle iyi ifade eden bir cümle ki bu, adeta özeti gibi romanın! Uzun cümleleri, uzun betimlemeleri, bitmek bilmeyen sayfaları ile Orhan Pamuk, okunması zor bir yazar, kabul ediyorum. Saplantılı bir aşkın romanı olan Masumiyet Müzesi 70’li yılların İstanbul’unda, zengin bir ailenin çocuğu olan Kemal’in, düzenli bir ilişkisi ve gelecek planları varken, uzak akrabalarının fakir kızı Füsun’a aşık olması ile başlıyor. Kemal’in Füsun’a olan aşkının, küçük bir kaçamaktan, tutku dolu bir saplantıya dönüşmesi ise, aslında aile ve gelecek kaygısıyla verdiği karar neticesinde onu kaybetmesiyle, yani artık ona ulaşamayışıyla umutsuz bir hal alıyor. Ama usta yazar, bu basit “zengin erkek, fakir kız” hikayesini öyle bir işliyor, öyle bir anlatıyor ki, Kemal’le birlikte yaşadığı her türlü buhranı içinizde hissetmekten kendinizi alamıyorsunuz. Kitabın ismine uygun olarak müzesinin de bulunduğu yapıt okunması ve imkan dahilindeyse müzesi gezilmesi gereken bir eser.