Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

495 syf.
·
Puan vermedi
“Bugüne kadarki tüm toplumların tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir.”
Karl Marx’ın Londra’da sürgün yıllarında yazmaya başladığı Fransız Üçlemesi, “Fransa’da Sınıf Mücadeleleri 1848-1850”, “Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i” ve “Fransa’da İç Savaş” olmak üzere üç kitaptan oluşuyor. İncelemem bu üç kitabı kapsıyor ve her birinde önemli gördüğüm noktalara değinmeden geçemedim, dolayısıyla uzun bir inceleme oldu. Fransa’da 1789’da feodalizmi yıkan Fransız Devrimi’nden sonra da devam eden sınıflar arasındaki mücadeleler 1830 Temmuz Monarşisi, bu monarşinin neden olduğu yoksullukla durumu iyice kötüleşen işçi sınıfının 1834’te Lyonn’da ayaklanması ve 1848 Şubat Devrimi, 1848 Haziran Yenilgisi, Luois Bonaparte’in 1950’deki zaferi ve 1871 Paris Komün’ü olarak adlandırılan siyasal olaylara neden olmuştur. Fransa’daki sınıf mücadeleleri, Avrupa’yı da etkileyerek monarşilere karşı özgürlük, eşitlik elde etmek için devrimci eylemleri geliştirmiştir. Karl Marx’ın 1848’te yazdığı Komünist Manifesto’nun açılış cümlesindeki komünizm hayaleti Avrupa’da dolaşmaya, teori pratiğe dökülmeye başlamıştır. Karl Marx, işçi hareketlerinin tarihsel gelişimi açısından büyük önem taşıyan 1848-1871 yılları arasında Fransa’da sınıf savaşlarının sonucunda ortaya çıkan siyasi oluşumları diyalektik ve tarihsel materyalizmin ışığı altında inceleme fırsatı bulmuştur. Marx’ın, Komünist Manifesto’daki tezlerini yaşanan somut olaylarla analiz ederek çözümlemelerinin bulunduğu makalelerinden oluşan bu kitabını okumak çok heyecan verici ve bilgilendiriciydi. Fransa’da sınıf mücadelelerinin anlatıldığı ilk kitap: Proletarya, özgürlük, eşitlik, kardeşlik söylemleriyle burjuvaziyle gerçekleştirdikleri 1848 Şubat Devrimi sonrasında çoğunluğunu burjuva temsilcilerinin oluşturduğu Geçici Hükümette yalnızca iki temsilci ile temsil edilme hakkı bulabildi. Şubat cumhuriyeti, mali aristokrasinin yanı sıra tüm mülk sahiplerinin siyasi iktidara girmesini sağlayarak burjuvazinin egemenliğini sağladı. İşçi sınıfı kurulan burjuva cumhuriyeti içinde haklarına sahip olmayı umdu: çalışarak geçinebilme olanağına, çalışma hakkına sahip olma, emeğin örgütlenmesi, bir çalışma bakanlığına sahip olmak. Buna karşılık: “Ele geçirdiği şey, kendi devrimci kurtuluşu için mücadele edeceği alandı; hiçbir şekilde, bu kurtuluşun kendisi değil.” (s. 47) Oysa proletarya, Geçici Hükümete ve Fransa’ya cumhuriyeti zorla kabul ettirerek burjuvaziye meydan okumuştu. Marx’a göre işçilerin burjuvazinin içinde taleplerinin gerçekleşerek kendilerini kurtarması mümkün değildi. Geçici Hükümet, tahtı deviren aralarında karşıtlıklar bulunan sınıfların uzlaşmasından oluşuyordu, üyelerinin çoğu yüksek burjuvazi sınıfındandı. Mevcut bütçe açıklarını kapatmadan tüm sınıfları gözeten bir yönetimi gerçekleştirmek zordu yani burjuvazinin gelirini oluşturan devlet harcamalarını kısması, adaletli bir vergilendirme yaparak burjuvaziye daha fazla vergi yükümlülüğü getirmesi gerekiyordu. “Devletin başvurabileceği diğer yol, borçlardan kurtulmaya çalışmak ve en zengin sınıfların sırtına olağanüstü vergiler yükleyerek bütçeyi hemen, ama geçici bir süreliğine denkleştirmektir. Düzen Partisi, ulusal serveti borsa sömürüsünden kurtarmak için, anavatanın sunağında kendi servetini mi kurban edecekti? Pas si bête! (O kadar aptal değil)” (s. 109) “Burjuvazinin çıkarı ile proletaryanın çıkarı kardeş gibi olmaktan çıktığı anda, kardeşlik de sona ermişti.” (s. 61) Kredi sistemine yani bankalara, mali aristokrasiye yaslanarak varlığını koruyan Geçici Hükümet için proletaryaya verilmiş sözler parçalanması gerekli prangalara dönüştü. Marx işçilerin burjuvaya hizmet eden burjuva cumhuriyeti içinde kendilerini kurtarmalarının neden olanaklı olmadığını ve olamayacağını Geçici Hükümetin uygulamalarını derinlemesine yorumlayarak bize açıklıyor. 1848 Haziran olaylarını Geçici hükümetin 21 Haziran’da Ulusal atölyelerde çalışan tüm evli olmayan işçilerin atölyelerden zorla çıkarılmalarını ya da askere alınmalarını emreden bir kararname yayınlaması tetikler. İşçiler ya açlıktan ölecekler ya da saldırıya geçmek zorundaydılar ve işçiler 22 Haziran’da ayaklanır, iki sınıf arasındaki muharebe gerçekleşir. Önderleri ortak planları bulunmayan çoğu silahsız işçiler beş gün boyunca orduya, ulusal ve gezici muhafızlara direnirler. Burjuvazi yaşadığı ölüm korkusunun bedelini büyük bir vahşet ve 3000’den fazla tutukluyu katlederek ödetir. Burjuvazinin kendi arasındaki hesaplaşmalarda bu kadar şiddete başvurduğu görülmemiştir der Engels. Şanlı Haziran Ayaklanmasının işçi sınıfının eşitlik, özgürlük mücadelesinde bir miladın başlangıcı olduğunu Karl Marx haykırarak söylediği: “Devrim öldü! Yaşasın Devrim!” sözleriyle vurgular. Fransız burjuvazisinin 1789’dan beri gerçekleştirdiği devrimlerin hiçbiri düzene yönelik değildi. Çünkü egemenliğin ve köleliğin el değiştiriş biçimleriydi. Oysa Haziran, burjuvazinin sınıf egemenliğini yıkarak emeğin özgürleşmesi savaşıydı. Ezilen sınıfın, bir azınlığın değil, çoğunluğun çıkarı için mücadelesiydi. Haziran’da burjuvazi cumhuriyetinin amacının sermayenin emeğin köleleştirmesinin ölümsüz olduğunu, işçiler en küçük hak taleplerinin bile bir ütopya ve ütopyalarını gerçekleştirme düşüncesinin bile burjuvazi tarafından bir suç olarak kabul edileceğini gördü. Bu taleplerin yerini devrimci mücadelenin cesur sloganı alır: “Burjuvazinin devrilmesi! İşçi sınıfı diktatörlüğü!” (Marx, sınıf mücadelesinin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne varacağını saptamış; bu diktatörlüğün bütün sınıfların ortadan kalkacağı sınıfsız bir topluma geçiş sürecini başlatacağını öngörmüştü.) Haziran günlerinde burjuva cumhuriyetçileriyle ittifak kuran ve işçi sınıfına karşı savaşan küçük burjuvazi, proletaryanın etkisiz hale getirilmesinden sonra sahte ittifak burjuva cumhuriyetçileri tarafından bozulur. Küçük burjuvalar borçlarını ödeyemeyerek iflas ederler. Küçük burjuvazi büyük burjuvaziye feda edilir. Karl Marx 10 Aralık 1848 seçimlerini köylülerin darbesi olarak niteler. Çünkü Şubat devriminin masraflarını kendilerine getirilen ek vergilerle ödeten hükümete tepkilerini Louis Bonaparte’ı cumhurbaşkanı olarak seçerek gösterirler. İkinci kitap olan Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i, Marx yakın arkadaşı Weydemeyer’in çıkaracağı siyasal bir dergide yayınlanmak üzere Louis Bonaparte’ın darbesinin tarihini göndermesini istemesi üzere 1852’de kaleme aldığı makalelerinden oluşuyor. 1885 tarihli üçüncü baskının önsözünde Engels bu çalışmanın değerinden hiçbir şey yitirmediği günün canlı tarihi hakkındaki olağanüstü kavrayış, olayların gerçekleştikleri anda açık şekilde anlaşılmasının benzersiz oluşuyla dahice bir çalışma olarak nitelendiriyor. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde yaşanan olayları yorumlayan birçok yazar bu çalışmadan hâlâ faydalanarak dersler çıkarıyor olması çalışmanın güncelliğini koruduğunu gösteriyor. Kitabın ismi 18 Brumaire’de darbe yapan Louis Bonaparte’ın amcası I. Napolyon’a göndermeden dolayı “Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i” dir. Brumaire (Brümer) Fransız devrim takvimindeki ikinci ayın ismi. Bonaparte da tıpkı amcası gibi 1851’de darbe yaparak iktidarı ele geçirir. Kitap, Marx’ın “Hegel bir yerlerde dünya tarihindeki tüm büyük olguların ve kişilerin bir anlamda iki kez ortaya çıktığını söyler. Şunu eklemeyi unutmuş: birinde trajedi diğerinde komedi olarak.” Napolyon ve köylülerin oylarıyla seçilen yeğen III. Napolyon’u ima eden sözleriyle başlıyor. Burjuva cumhuriyetçilerinin 10 Aralık 1851’de son bulan egemenlikleri süresince yaptıkları cumhuriyetçi bir anayasanın hazırlanması ve Paris’teki sıkıyönetimdir. Anayasada, kişi özgürlüğü, basın, konuşma, örgütlenme, toplanma, eğitim ve din özgürlüğü vb. temel haklar yasallaştırdı. Oy kullanma hakkı genişletildi. (Ancak ikinci seçimde kendi aleyhlerine olması üzerine genel oy hakkını kaldırdı.) Bu temel özgürlükler ilân edildi ancak kullanımı “kamu güvenliği” ile çelişmedikleri sürece. Örn. örgütlenme, toplanma gibi özgürleri kullanabilmesi için kamu güvenliği gözetilerek çıkarılan yasalarla sınırlanmadıkça sınırsızdı(!) Düzen partisi burjuvazinin güvenliği için gerekli düzenlemeleri kenar notlarıyla belirledi. Ulusal meclisin cumhurbaşkanını görevden alabilme yetkisi dahil olmak üzere tüm bunlar burjuvazinin güvenliği için yapılmıştı. Bonaparte ile ulusal meclis arasındaki mücadele 2 Aralık 1851’de Bonaparte’ın darbesiyle son buldu. Kralcı burjuva tarafından kenara itilen cumhuriyetçiler geçmişte halka karşı vahşi bir fiziksel güç kullandılarsa kralcılara karşı yasa koyma haklarını savunmaları söz konusu olduğunda korkakça, süklüm püklüm bir şekilde geri çekildiler. Bonaparte’ın imparatorluk komedisi, amcasının 1. İmparatorluk zamanında kaybettiği toprakların geri almak üzere Prusya ile girdiği savaş sonrası tutsak edilmesiyle biter. Üçlemenin son kitabı olan Fransa’da İç Savaş Karl Marx’ın Uluslararası İşçi Birliği Genel Konsey’inin Bildirileri olarak Nisan-Mayıs 1871’de kaleme aldığı Fransa-Prusya Savaşı ve Paris Komünü ile ilgili metinlerden oluşuyor. Engels’in 1848 ve 1871 yılları arasında kalan zaman dilimini değerlendirdiği giriş yazısı, sonraki sayfalarda Marx’ın en ince ayrıntısına kadar çözümlediği birçok olayın genel bir özeti şeklinde. Engels’in Paris Komünü ile ilgili olarak yaptığı değerlendirmelerden biri şudur: çoğunluğu Blankistlerden ve azınlığı Proudhoculardan oluşan komünün çok sayıda doğruya imza attığını ancak her ikisinin de kendi öğretilerinin tam tersini yapmalarını tarihin ironisi olarak değerlendiriyor. Proudhon işçilerin birleşmesinin büyük sanayi ve işletmeler dışında uygun olmadığı görüşüne sahip. Komüne baktığımızda büyük sanayiyi ve hatta tüm imalathaneleri kooperatif ve birlikler şeklinde örgütledi. Blankistlere göre, az sayıda kararlı iyi örgütlenmiş adamın devlet iktidarını ele geçirmesi değil, halkın çoğunluğunu devrime çekip liderlik yapan küçük grubun çevresinde toplaması için bütün iktidarın, en katı, en diktacı şekilde yeni hükümetin elinde toplanması gerekiyordu. Yine komüne baktığımızda komün tüm Fransız komünlerinin Paris’le oluşturacakları özgür bir federasyona ulaşan kendisi tarafından oluşturulacak ulusal örgütlenmeye çağırdı. Komün bu anlamda iki öğretinin mezarıydı. Metinlerden daha fazla sayfa sayısına sahip olan taslaklar kısmında Marx metinlerde değindiği kişiler topluluklar, siyasal yapılar, uygulamalar, görüşler gibi unsurların her birini (Triers, Paris Komünü, Köylülük vb.) başlıklar altında açıklıyor. Bu bölümde daha ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz. Fransa-Prusya Savaşı’nda Bonaparte’ın tutsak düşmesinin ardından 4 Eylül 1870’de Parisli işçiler tarafından cumhuriyet ilân edilir. Ancak hâlâ Paris düşman kuşatması altındadır. Thiers ve adamlarından oluşan makam avcıları belediye binasını ele geçirerek yönetimi ele alırlar. İşçiler savunma amaçlı olması kaydıyla buna izin verirler. Kurulan Ulusal Savunma Hükümeti kendi burjuva çıkarlarını koruma peşindeydi. Düşmandan çok devrimci Paris proletaryasından korktukları için en başından beri planları Fransa’nın teslim olmasıydı. Çünkü düşmana karşı silahlanarak direnen bir Paris’in kazanacağı zafer Fransız kapitalistlerine karşı kazanılacak bir zafer olacaktı. Kuşatma altındaki Paris açlık ve yoksulluğa daha fazla dayanamaz. Ulusal Hükümet Prusya ile teslimiyet anlaşması imzalayarak savaşı bitirir. Ulusal Hükümet tehdit oluşturduğu için işçilerin ellerinde bulunan topları teslim etmelerini ister. Paris’in buna direnerek ayaklanması iç savaşı başlatır. Ulusal Hükümet Versailles’e kaçar. Paris Komünü 26 Mart’ta seçilir, 28 Mart’ta ilân edilir. Komün simgesi olarak tüm devlet dairelerinde dalgalanan kızıl bayrak Komün’ün simgesi olur. Paris Komünü tarihte kurulan ilk işçi sınıfı devletidir. 72 gün gibi kısa sürede aldıkları kararlar ve uygulamalarıyla sınıfsal karakterini ortaya koyar. Paris işçi sınıfının yapması gereken şey; her zaman burjuva toplum düzeninin korunmasına yönelik, üretici sınıfın mülk edinen sınıfa bağımlı kılınarak sömürülmesini sağlayan bir güç olan devlet iktidarının yerine kendi işçi sınıfının iktidarını getirmekti. Kuşatmayla birlikte ordudan kurtulmuştu onun yerine halkın kendisi olan Ulusal Muhafız kondu. Komün farklı ilçelerden halk tarafından seçilmiş ve her zaman görevden alınabilecek meclis üyelerinden oluşturuldu. Yargıçlar, polis merkezi iktidarı aletleri olmak yerine komünün hizmetinde olacak ve diğer tüm memurlar gibi komün tarafından atanacak ve her zaman görevden alınabilir olacaktı. Tüm memurlar komün üyeleri gibi işçi ücreti karşılığında iş görecekti. Bütün kiliseler dağıtılarak ve din eğitimi tüm okullardan çıkarılarak ancak inançlı insanların bağışlarıyla geçinmek üzere özel yaşama dahil edildi. Bilim herkesin erişimine açık hale getirilerek, iktidar baskısından ve sınıf ön yargısından kurtarıldı. Belediye vergileri Komün tarafından belirlenip toplanacaktı. İktidara hizmet eden ordu, polis, ruhban sınıfının ve köle ruhlu yargıçlarıyla toplumsal mekanizmayı bir boa yılanı gibi sararak burjuva sınıfına hizmet eden iktidar mekanizması yok edildi. Yerine toplumun üzerinde duran bir kurum değil toplumun hizmetinde olan komün tarafından belirlenen komünal memurlar getirildi. Giyotin yakıldı, Napolyon’un 1809 savaşında ele geçirdiği toplarla yapılan şovenizmin simgesi olan Vendome Anıt’ı yıkıldı. Fabrikalar kooperatifleştirilerek birlikler olarak örgütlendirildi. Rehinci dükkânları kapatıldı. Tefecilik yasaklandı. Araştırmalarımda rastladığım bir ayrıntıyı da eklemek istiyorum: “Komün’ün öyle politika ve uygulamaları vardır ki, sonrasında sadece proletarya devrimcileri ve sosyalistlere değil burjuvaziye bile esin kaynağı olmuştur. Mesela, Komün’ün gaddarca bastırılmasından on yıl sonra ilan edilen Üçüncü Cumhuriyet, temellerini Komün’ün attığı parasız, zorunlu ve laik eğitim politikasını uygulamıştır. Keza Fransa’da hâlâ yürürlükte olan çocuk bakım sisteminin esin kaynağı da Komün’ün son günlerinde iki kadın Komünar tarafından önerilen bir kreş projesidir. O projedeki kimi detaylar, Komün’ün nasıl insancıl bir toplum tahayyülüne sahip olduğunun kanıtlarıdır adeta. Örneğin, kreşlerde çocuklara mümkün olduğunca neşeli ve genç kadınların bakması esas alınır. Bunların siyah ya da koyu renk elbiseler giymelerine izin verilmez. Diğer yandan onları da tek bir işle uzun süre uğraşmanın yaratacağı bıkkınlık ve yorgunluktan uzak tutmak için dönüşümlü bir çalışma düzeni uygulanır. Kreşlerde ve okullarda dinsel bütün semboller, haçlar, heykeller, ikonlar kaldırılıp atılır; yerlerine hayvan ve ağaç resimleriyle heykelleri konulur. Hatta küçük çocukların “en büyük illeti” olarak görülen sıkıntıyla baş etmelerini kolaylaştırmak için okullarda kuşlarla dolu kuşhaneler açılır.” Nisan ayında Versaille Hükümeti diğer burjuva devleti Prusya’nın desteğini alarak ve Ulusal Muhafızların ihmalkârlığı sonucunda 21 Mayıs’ta Paris’e zorla girmeyi başarır. 8 gün boyunca savaşıldı. Versaille Hükümeti’nin artan oranda vahşice katliamlar yaptı. Baskınlarla toplu halde yakıldılar, tutsak edilenlere yargılama yapılmadan kurşuna dizildi. Otuz binden fazla komüncü öldürüldü. Hepsini öldüremeyecekleri için kırk bin kadarı ise ya sürgüne gönderildi ya da zindanlara atıldı. İçlerinde son direnişçilerin bulunduğu 146 direnişçi Père-Lachaise mezarlığının doğusunda bulunan duvar önünde kurşuna dizilir. Bu duvar kurşuna dizilen komüncülerden birinin, ölmeden önce söylediği şu sözleri hâlâ haykırmaktadır. “71 gün özgür yaşadım, artık ölüm umurumda değil” Karl Marx 1844’de Komünist Manifesto’yu yazdıktan sonra Fransa’da yaşanan 1848 Şubat, 1848 Haziran ve 1870’de kurulan Paris Komünü deneyimlerini çözümler, nedenlerini çok yönlü olarak ortaya koyar, tezlerini geliştirir. Marx’a göre, bugüne kadar olan devrimlerde belirli bir sınıfın egemenliğini, bir başka sınıf alarak devlet iktidarını ele geçiriyor ve kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendiriyordu. Egemenliği ele geçiren sınıflar azınlıktı, çoğunluk devrime katıldığında bile azınlığın çıkarları korunuyordu. Çoğunluk olan proletarya kurtuluşunu kendisi gerçekleştirmeliydi. Paris Komünü o ana dek egemen sınıfların varlığını korumasına yönelik yapılandırılan devlet aygıtını yok ederek burjuva diktatörlüğününün tam tersi üretenlerin mülk edinen sınıfa karşı mücadelesinin sonucunda emeğin kurtuluşunu sağlayabilecek siyasal biçimi olan proletarya diktatörlüğünü kendi faal varlığını kurdu. Komün bir işçi hükümetiydi, enternasyonaldi. Yanılmazlık iddiasında bulunmadı. Tüm yapılanları halka açıkladı. Ancak, Komünün 18 Mart’ta hükümet güçlerinin Versailles’e gitmelerine izin vermesi, Fransız Ulusal Bankası’na el koymaması, vakti geldiğinde düşmanı etkisiz hale getirmemesi siyasi hata olarak görülüp eleştirildi. Marx, bu durumu komünün yüce gönüllüğü ve karşı devrimlerde görülmeyen onura sahip olması olarak değerlendirmiştir. “Düzen adamlarının başına hiçbir şeyin gelmemesi bir yana, yeniden toplanmalarına ve Paris’in göbeğinde birden fazla güçlü mevzi elde etmelerine bile izin verildi. Merkez Komitesinin bu hoşgörüsü, silahlı işçilerin bu yüce gönüllüğü, düzen partisinin alışkanlıklarıyla o denli şaşırtıcı bir çelişki içindeydi ki, söz konusu parti tarafından yanlış anlaşılarak, farkında olunan bir zayıflığın işareti olarak değerlendirildi. (s. 304) “Paris işçi devrimi, tarihsel girişiminin görkemli coşkusu içinde, proletaryayı, doğal üstlerinin devrimlerinde ve daha çok da karşı-devrimlerinde sayısız örnekleri bulunan suçlardan tümüyle uzak tutmayı bir onur meselesi saydı.” (s. 433) Fransız Üçlemesi, Marksizm hakkında bilgi edinmek isteyenler için Komünist Manifesto’dan sonra okunması gereken değerli bir eser. Marx’ın güncel gelişmeler üzerinden yaptığı değerlendirmeleri, sürüp giden sınıf mücadelelerinin anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Sınıflar, sınıf mücadeleleri var oldukça güncelliğini koruyacak olan bu eser Marksizm okumalarında Komünist Manifesto’dan sonra okunması gereken yol gösterici temel bir kaynak. Bu önemli eseri bana hediye eden dostum yoldaşa selam olsun. Zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim. “Komün, işte budur: toplumsal kurtuluşun, yani, emeğin, işçiler tarafından yaratılan ya da doğanın armağanları olan emek araçları üzerinde tekel kuranların gaspçılığından (köleciliğinden) kurtarılmasının siyasal biçimi.” (s.397) Paris Komünü-Halkın Çığlığı youtube.com/watch?v=2o2BkFu...
Fransız Üçlemesi
Fransız ÜçlemesiKarl Marx · Yordam Kitap - Klasik Marksist Kuram Dizisi · 201647 okunma
··
749 görüntüleme
mısra okurunun profil resmi
Teşekkür ederim
Fama okurunun profil resmi
Kaleminize sağlık, bilgilendiren detaylı bir inceleme olmuş. Hiç sıkılmadan zevkle okudum.👏🏼❤👏🏼❤
mısra okurunun profil resmi
Fama çok teşekkür ederim, zevkle okumana sevindim ❤️
2 sonraki yanıtı göster
Umut Fırat okurunun profil resmi
Emeğinize sağlık
Okur Gezer okurunun profil resmi
Sınıf kavramına din de dahilse altına imza atarım
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.