Gönderi

500 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Keşke demek için bile geçtir vakit.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; yakın Türkiye tarihi içeren gerek kaynak kitaplar, gerek edebi roman eserleri vs. elimden geldiğince uzak durmaya çalışırım. Çünkü kırklar , elliler ve sonrası için hatta günümüze kadar birbiri içine geçmiş, karmaşıklaşmış kaotik bir ekosistem var. Bununla beraber herhangi bir görüşün fanatizm odaklı kitleleri yüzünden ne adam akıllı öğrendiklerinizi tartışabiliyorsunuz ne de uzlaşabiliyorsunuz. Bu yüzden son iki-üç senedir olabildiğince bu dönem eserlerinden, kaynaklarından , yazarlarından uzak durmaya çalışırım. Şu an bile keşke 20 -35 yaş aralığında kendimi dünya klasiklerine adasaydım diye geçiririm içimden. Yaklaşık 2 - 3 senedir de gerek dünya klasikleri gerekse modern klasiklerle çizgimi bozmadan mutlulukla okuma yolculuğumu sürdürüyorum, sürdürüyordum. Saramago'nun Körlük kitabının aksine bu körlükten şikayetçi değildim. Bu satırları kitaba başlar başlamaz daha 35. Sayfadayken not ettim; kitaba başlarken ne hissediyordum, bitirdiğimde ne hissedeceğimi kendi kendime görebileyim diye. Bununla beraber popüler kültür yazarları ve instagram şişirmesi kitapları ile kitaplığımı da doldurmamaya gayret ediyorum . Zira okunacak daha binlerce kendini kanıtlamış klasik eserler varken. Yukarıda da belirttiğim gibi hayatımın bu dönemi klasik rüzgarları esintisiyle keyifle sürüp gidiyor. Özel işlerim nedeni ile 1 haftayı geçmeyecek bir okuma süresi ile "Ne okusam?" diye kitaplarıma bakarken eşim "Keşke"yi mutlaka oku dedi.Gerek geçmiş okumalarım gerekse yine geçmişte yakın tarihimize duyduğum ilgi itibari ile. Ne yalan söyleyeyim elim gitmedi. Çünkü içimin şişeceğinden, gömdüğüm umutlarımı, üzerine bir şişe su döküp bir elham ile zikredeceğimden emindim. Sayfa 35 e kadar duygu durumum bu şekilde. Sema Hanım'ı hiç tanımıyorum. Eşimin tavsiyesi ile yine instagram da takip eder oldum . Sema Soykan'ın kitabı gerek konu ve konunun işlenme zorluğu, gerekse önyargılarım ve çekincelerim , gerekse eş baskısı ile bir şekilde şu an ellerimin arasında. Bu paragrafı rica ediyorum kimse hadsizlik olarak algılamasın. Kendisini yermek gibi bir niyetim kesinlikle yok, haddim de değil.Açık bir şekilde kendisi ve kendisinin eseri ile ilk tanışmam ve konuya ön yargılarım olarak değerlendirilmesini isterim. Bundan sonraki yazacaklarım okumamı tamamladıktan sonraki kısım. Önce kitabın adından başlayalım. Keşke iki anlam dahilinde kullanılabilen bir kelime. Özlem ve pişmanlık. Bu doğrultuda baktığımda muazzam bir adlandırma olmuş. Köy enstitülerinden mezun iki öğretmenin hikayesine temel oturtulmuş , tam bir Yakın Türkiye Tarihi 101 Kitabı desem, sanırım yanılmış olmam. Zira dönem romanı olarak değerlendirsek bile Osmanlı döneminden uluslararası anlaşmalarımıza, Çanakkale savaşına , Truman Doktrinine , Marshall planına, cumhuriyet dönemi keşke içeren kalkınma planlarımıza, Nuri Demirağ'a, Vecihi Hürkuş'a, Devrim Arabalarına, Tomtaş'a, Deniz Gezmiş'e ve daha birçok konu ve isimlere , siyasi hareketlere dokunuşlar var. Kitap 500 sayfadan oluşuyor. Hem 2 öğretmenin ekseninde gelişen olaylar , hem de yukarıda bahsettiğim toplumsal ve global hareketler bu 500 sayfanın içerisinde barınıyor. Sema hanım keşke bu kitabı seri bir külliyat olarak planlasaydı. Yazıma başlarken belirttiğim iç daralmalarını yaşamama rağmen, çoğu yerin aktarım açısından tadı damağımda kaldı. Türkiye tam bir satranç tahtası. Her hamlenin mutlaka bir bedeli var. Aktarılan fikirlere katılırsınız/katılmazsınız ama okurken kendinizi google da çok şeyi araştırırken bulacağınıza eminim. Bu yüzden kitap okuyucuda uyandıracak soru işaretleri açısından çok kıymetli. Mevzu bahis geçen konulara odaklanmak , araştırmak için tam bir tetikleme unsuru. Kitabı bir cümle ile özetlersem; Kendi ülkemizde beyaz zambaklarımızı soldurmuşuz. En sevdiğim kısım; Rauf İnan'ın enstitüye katılan öğrencilere yazdığı mektup. Hiçbir kurumsal şirket böyle kral bir welcome maili yazmamıştır. Bu kadar samimi bu kadar sıcak bir sahiplenme uzun zamandır yaşamamıştım. Nedret'in Fatma için çabasına (bu ikili için çok fazla metafor konumlandırılabilir. İlk diyalogları çok iyiydi.sonra roller değişiyor. Fatma da Nedret için çaba harcıyor)köy enstitülerinin verimine , toplum olarak farkındalıklarımızın geliştirilmesi gerektiğine vs.vs.vs. çok iyi odaklanılmış. Daha satırlarca yazabilirim. Ama spoiler vermeden bir şeyleri izah etmek gerçekten zor. Yüreğim kaldırır diyorsanız hodri meydan.
Keşke
KeşkeSema Soykan · Alfa Yayınları · 2021801 okunma
·
87 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.