Öz-bağışıklık mekanizması burada iyi görülmektedir: Dinsel sistemde kişi, açığa çıkmış işaretlere güvenmek zorunda olsa da -hakikat, bunların ardında, her türlü kanıtlamanın berisinde gizli kalır-, bilimsel yöntem, nedenlerin açıklanarak ifşa edilmesiyle işler; hesaplama tarafından ya da deneysel düzenek içinde her başvurulduğunda kendini kaçamağa sapmadan gösteren bir gerçeklik hakikatini işin içine sokar. Tanrısal işaretlerin anahtarlarını bu hakikate teslim eden müminleri ayartan şey, yeterince tezahür etmiş olan gerçekliğin bu hakikatidir. Müminlere göre bilim kutsal yazıyı gerçekleştirmiştir ya da hakikati çıplaklaştırmıştır.
İnancın temellerinde artık yapısal bir dönüşüm işler: Meşrulaştırma prosedürleri bilimin ayrıcalıkları altında dengesini yitirir, bilim ise dinin hakikatini tasdik eden otoriteye sahip olur. Ensest yasağının geçerliliğini biyolojik çözümde bulması bundan kaynaklanır; bilim söyleminin, vahyin sürekli olarak güvencesi olduğu bu literatür bundan kaynaklanır. Bilim bunu yapabiliyor, çünkü katışıksız bir hakikati -iki arada kalmış söz olmayan hakikati- üretme iktidarına bilim sahiptir. Burada, modern uygarlığa doğru dönüşümün kökünde bulunan bir inanç vardır: öznesiz, gerçeğin hakikati karşısında dilin feragati.