Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

126 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
30 saatte okudu
"Basın ahlakı" mı dediniz? Pardon???
2019’un sonuda Umberto Eco’nun
Sıfır Sayı
Sıfır Sayı
romanını okuduktan sonra incelememe (#57395742) şöyle başlamışım: “Günümüzde basının geldiği içler acısı, acınası durumu ve "basın özgürlüğü" diyerek bağırırken arka tarafta kurulan gizli tezgahları, günlük hayatta benzerine sıklıkla rastlanabilecek bir kurmaca üzerinden anlatıyor Eco.” Eco bu romanını 2015 yılında yazmıştı. Heinrich Böll benzer bir ikiyüzlülük ve ahlaksızlığı 1974 yılında tespit etmiş. Günümüze gelince, durumun kötüleşerek devam ettiğini söylemekte beis yok. Demek ki dilinden “özgürlük” ve “ahlak” kelimelerini düşürmeyen basın, elindeki tek taraflı gücü çıkarına uygun kullanma konusunda hiç geri adım atmamış. Heinrich Böll’ün hikayesi, komünist avının doruklara ulaştığı 1970lerdeki Baader-Meinhof çetesinin tutuklanma serüveninden ilham alıyor. Devlete karşı eylemlerde bulunan bu komünist çete mensuplarını yasal sınırlar içerisinde yakalamak için uğraşmayı zul gören Alman makamları basın ile el ele ciddi bir manipülasyon, şantaj ve tehdit tezgahı kuruyorlar. Çete mensupları ile bir yerlerde yolu kesişen herkesi sorguya çekerek, özel bilgilerini halka açıklayarak, sorgulamaları basında afişe ederek, yalan haber yaptırarak ve yakaladıklarına işkence ederek kamuoyunu sindirmeyi ve baş edemedikleri çeteye desteği kesmek istiyorlar. Baader-Meinhof çetesi üyelerinin yakalandıktan sonra gözaltında iken şaibeli “intihar”lar ile ölmeleri, kamuoyunda büyük bir nefret ve tepki yaratıyor; yıllar sonra dahi hala devlet aygıtının kontrolsüz güç kullanımına ve basının ahlaksız yalanları ile bu tezgaha ortak olmasına örnek olarak okutuluyor. Heinrich Böll bu olaydan hareketle kurguladığı, ancak çok daha masum bir hikayede sıradan insanların hayatlarının nasıl haksız yere zindana çevrildiğini anlatıyor. Görevi suçu engellemek olan devlet kurumlarının ve işi “doğru” haber yapmak olan basının el birliği ile günahsız insanları nasıl birer suçluya dönüştürdüğünü de gösteriyor bize. Katharina Blum son derece sıradan bir birey. Zor şartlarda yetişmiş, ailesinde alkol bağlılığı, şiddet, suç geçmişi olmasına karşın kendisini bu ortamdan kurtarabilmiş, çok çalışarak hayal ettiği küçük bir apartman dairesi almış, işten eve, evden işe giden, çalışkan, becerikli, duyarlı bir genç kadın. Yarattığı güvenle evlerini kendisine emanet eden zenginlere hizmetçilik (ya da ev yönetimi diyelim) yapıyor. Tek suçu, bir gece önceki partide tanıştığı ve çok hoşlandığı bir genç ile evinde bir gece geçirmek. Birlikte olduğu genç, polise göre çete üyesi, ama hakkındaki suç hırsızlık; onun da ne hırsızlığı olduğu o kadar net değil. Dolayısıyla Katharina Blum’un hayatı tanımadığı ve suçu kesinleşmemiş bir genç ile geçirdiği gece uğruna bir kaç günde zindana dönüyor. “Bu kadar temiz bir geçmişi olan Katharina Blum nasıl bu hale düşebilir?” derseniz, işte orada da devreye ahlaksız bulvar gazeteciliği giriyor. Polisle el ele yaptıkları yalan haberlerle, ortaya saçtıkları özel hayat detayları ile ve “az sonra!”ları ile kamuoyunu istedikleri gibi yönlendiriyor; masum bir genç kadını “ahlaksız”, “seks düşkünü”, “hırsız” diye yaftalayarak hem kendilerini tatmin ediyor, hem de ceplerini dolduruyorlar. Böll romanını “gazete haberi” formatında kaleme almış. Bu sayede ince esprileri ve tutarsızlığı ile “haber”lerin ikiyüzlülüğünü önümüze sererken, bizi de o burnundan kıl aldırmayan basının tam merkezine götürmüş. Heinrich Böll, görevi dışında her şeyi yapan, işini doğru yapmak için uğraşmak yerine yalana ve sahtekarlığa bel bağlayan basın ve devlet kurumlarının ahlaksızlığını zaten tespit etmiş. Bunun yanısıra bizlerin ahlakını da sorguluyor. Okuduklarımızı sorgusuz sualsiz kabulleniyorsak eğer, Katharina’yı haksız yere suçlayan o kamuoyunun bir parçasıyız biz de; eski kocasının tek taraflı açıklamalarına dayanarak ahlaksız olduğuna kanaat getiriyorsak biz de ahlaksızız; onun belki de unutmak istediği çocukluğuna dair acılı anılarını merakla ve hevesle okuyorsak gazetede, bizim de ar damarımız çatlamış. Hiçbir noktada empati kuramıyorsak, “ya aynısı bana yapılsaydı ne olurdu, nasıl hissederdim?” diyemiyorsak masum değiliz. Bizim yıllarımız böyle tezgahlarla uyutularak ve “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyerek geçti. Umarım yeni nesil sansasyonun cazibesine kapılmadan sorgulama, güçten korkmadan hakkını arama, gücünü kötü niyetle kullananları ifşa etme, işini yapmayan devlet kurumlarından hesap sorma, “basın özgürlüğü” diye bağıran kimi ahlaksızların lafı ağzına tıkma konularında bizlerden çok daha başarılı olur. Kolları şimdiden sıvamak lazım. Liste epey uzun!
Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru
Katharina Blum'un Çiğnenen OnuruHeinrich Böll · Can Yayınları · 2016668 okunma
·
484 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.