Romanda göze çarpan çok hata var, bu okuyucuyu rahatsız edebiliyor. Şemsettin Sami'nin bu biçim sıkıntısını bir kenara koyarsak, eğer zamanında çok okusaydı ve yazım şekli üzerine çalışsaydı, ben onun çok daha iyi bir yazar olacağını düşünüyorum. Çünkü Şemsettin Sami (bir Tanzimat romancısına göre) dram yönetimini gayet iyi yapıyor ve bakış açısını çok iyi yansıtıyor, bu konuda Ahmet Mithat'tan iyi diyebiliriz ve İntibah'ın sonundaki ''dram finali'' ile karşılaştırabiliriz. Bir romanda dram yönetimi çok önemlidir; romanın yapısını ve okuyucunun ilgisini çok değiştirir. Örneğin Dostoyevski'nin Budala'sında romanı ele alan üç büyük dram çizgisi vardır (bunları açıklamayacağım spoiler olmasın diye) ve bu dram çizgileri kitabı daha da mükemmelleştirir. Tabii Dostoyevski'nin diğer eserlerinde ve Shakespeare'in oyunlarında da bu böyledir. Fakat sadece dram yönetimi ile yazar olunmaz. Eğer bir yazar (Dostoyevski gibi kitaplarında çokça dram varsa) dram yönetimini edebi nitelikle, güzel bir biçimle birleştirirse ''nitelikli bir yazar'' olur, ben böyle düşünüyorum. Şemsettin Sami de biraz fazla roman okusaydı ve biçim üzerine çalışsaydı çok daha iyi bir yazar olurdu bence. Fakat ''olağanüstü'' dramlardansa (örneğin Talat'ın saçma ölümü ve senin bahsettiğin şeyler) daha olağan dramlar seçmek her zaman daha iyi olacaktır.
Ayrıca kadınları ele alış şekli de çok iyi. Kadınlara monologlar veriyor en azından ve onların durumunu biraz olsun anlatıyor, bu konuda da takdir edilebilir. ''İlk roman'' karmaşası da çok ilginç, bizim dışımızda neredeyse başka hiçbir ülkede yok (bu da bizim farkımız); ama yine de bunları tartışmak gayet olağan şeyler. Zihnine sağlık. :)