Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

200 syf.
9/10 puan verdi
“Adaletin iyiden, kuvvetsizden yanalığını ben ne duydum, ne gördüm” Zaman zaman değeri bilinmeyen yazarlardan bahsedilir, haklı olarak. Bu yazarların beklenen ilgiyle karşılaşmaması hemen yazar için hem de edebiyat için hezeyan olur ve de haksızlık olur. Bu yazar yaşıyor da olabilir ölmüşte olabilir burada temel alınan, alınması gereken yazarın yazdığı eserler olmalıdır. Bugün o yazarlardan biri olan Tarık Dursun K.’nın “Alçaktan Uçan Güvercin”bu yazının konusu olacak. Burada yazar hakkında geniş bilgi vermemekle beraber kimden yoksun olduğumuzu, yeni nesillin pek bilmediği bu büyük yazarın hakkında bir iki şey söylemek yazının selameti açısından iyi olacak. Yazarlığa başlamadan önce, gazete dağıtıcılığı, seyyar köftecilik, otobüs biletçiliği, muhasebe yardımcılığı, memurluk gibi işlerde çalıştı. Daha sonra yönetmenliğe yöneldi ve “Aramıza Kan Girdi(1962)”, “Korkusuz Kabadayı(1963)”, “ Cehennem Arkadaşları(1964)”, “Kelebek Çift Uçar (1964)” gibi filmlerin yönetmenliğini üstlendi. Kurul Kitapevini, Koza yayınevini açtı, Milliyet yayınlarını yönetti. Daha sonra dergi çıkardı, envai sayıda roman, öykü, oyun, çocuk kitaplarını kaleme aldı. Yazar bu eserleriyle ayrıca edebiyatta saygın ödüllerin de sahibi oldu. “Haritada Beş Nokta” ile Gazetecilik Başarı Armağanı(1960), “Güzel Avrat Otu” TDK öykü ödülü(1961), “Yabanın Adamları” ve “Ona sevdiğimi Söyle ” ile Sait Faik Öykü ödülü(1967,1985), “Kurşun Ata Ata Biter” Orhan Kemal Roman ödülü(1984), “Ömrüm Ömrüm” ile Türkiye İş Bankası Büyük Edebiyat Ödülü(1987), “Ağaçlar Gibi Ayakta” Yunus Nadi Yayınlanmış Roman Ödülü(1991), “Hepsi Hikâye” ile Sedat Simavi Edebiyat Ödülünü kazandı. Bu yazının konusu olan “Alçaktan Uçan Güvercin” kitabı ise 1983 yıllında yönetmenliğini Ünal Küpeli’nin üstlendiği televizyon dizisine uyarlandı. Burada olay, başkahraman olan Menekşe Çalık etrafında dönüp dolaşsa da aslında bu kitap bir dönemin portresini çiziyor. O toplumun siyasi çekişmeleri, siyasi rant peşinde koşanları, mallıyla mülküyle insanları ezenleri, sınıf mücadeleleri ve tüm bunların yanında “Ahlak” kavramını da ele alırken kimler için ahlak sorusunu da sorduruyor. Olayın özetini Menekşe Çalık’ın kardeşi Hasan Çalık’tan dinleyelim:” Ablam Menekşe Çalık, geceleyin çadırdan çıkıp Çaltıderenin oralara inmiş. Çok sıcaklanmış. Üzerine varmışlar, ağzına çaput tıkıştırıp kaçırmışlar. Bundan sonra ablam kayboldu. Duyduğumuza göre, bir taksiye koyup götürmüşler. Bildiğim bundan ibarettir efendim”. Kaçırılan menekşe Çalık defaatle envai insan tarafından tecavüze uğrar. Menekşe Çalık’ın kaçırılma sebebi ise; Nuri Genç. Nuri beyin kim olduğunu da şu cümlelerde anlıyoruz: “ Bu ilçe her şeyi ile onundu, Nuri Genç Bey bir tür yeryüzü tanrısıydı. Dilediğini yaşatır, dilediğini ekmeğiyle suyunu keserek sürüm sürüm süründürürdü. Her şey onun iki dudağı arasında çıkacak söze, tek bir söze bağlıydı. İlçe onun elindeydi, il merkezi, çevre illerin en azından altısı ona bağlıydı; parti ağzına bakıyordu; Ankara bir dediğini iki etmezdi.” Nuri Bey bu gücüyle Selman Yiğit’in fabrikasını kurtarır karşılında güzeller güzeli Menekşe Çalık ile zorla beraber olur. Menekşe Çalık en son Adapazarı’nda bir asker tarafından fark edilir ve Emniyet Müdürlüğündeki bir polisin evinde kalır. Buraya kadar okurlar, Menekşe Çalık’ın başından geçenleri okurken bugün de yaşanan kadın tecavüzlerini, cinayetlerini sebep ve sonuçları ile hatırlayacak ve aslında yıllar değişse de zihniyet değişmediği, muktedirlerin zorbalıklarına baş kaldırılmadığı, hesap sorulmadığı ve cesaretli insanların izinden gidilmediği sürece hep aynı şeylerin yaşanacağını da anlayacaklar ve görecekler. Burada cesaretli insanların varlığını da görüyoruz. Romanın iyi karakterleri olan Savcı Fahri Ergün ve Hâkim Necati Toktamış burada her şeyi göze alarak cesaretle despotların, muktedirlerin karşısında durur ve suçluların yargılanmaları için ellerinden gelenleri yaparlar. Necati Toktamış’ın şu ifadeleri: “Kalmalı, gitmemeli. Yıkılmamalı, geri çekilmemeli. Onun yerine kendi adamlarını getirirlerse eğer her şey biter. Dava düşer, dosya kapanır. Bu da onların kazanç hanelerine geçer. Adaleti ellerine bir geçirirlerse, yapmadıkları kalmaz. Diledikleri gibi at oynatırlar, tepemize çıkarlarda kimse ne oluyor, ne yapıyorsunuz diye sormaz, soramaz” haklılığın inancını gösterir. Burada -bugün de olduğu gibi- kadının Melek Çalık’ın bir söz geçerliliği olmaz. Her şeyi mahkemede teker teker anlatır anlatmasına ama babasının sözünden dışarı çıkmaz, babasına susması için teklif edilenleri babası gibi o da kabul eder. Menekşe Çalık’ın ruhsal bunalımlar içerisinde olduğunu tüm roman boyunca anlayabiliyorsunuz. Kitap hem güncelliğini koruyan hem de gayet realist ve klasik bir bakış açısıyla ele alınmış, yazılmış bir roman. Üslup olarak da şiirsel bir kullanmakla beraber eski Osmanlıca kelimeler kullanması ve bunları evirip çevirip anlam bakımında ve ses bakımında değişikliğe gidilmesi romanı zenginleştirmiştir. Ustaca bir dil kullandığını düşünüyorum. İçinden seçip alacağınız eski kelimelerin çokluğu ve bu kelimelerle harmanlanan cümlelerin sağlamlığı bu dillin temelidir. Bu roman dilden çok konu olarak okuyucunun dikkatini çekse de her dikkatli okur roman içindeki dil ziyafetini fark edecektir. Ayrıca yazar her bölüm başına verdiği isimle, aslında o bölümde neler ve kimlerin olacağının da ipucunu veriyor, buda bir yerde sizin merakla bölümü okumanızı ve bittirmenizi sağlıyor. Yazarın bir diğer başarısı ise; şüphesiz kahramanlarının hayatlarına çok iyi dokunmuş olması ve bunları bir bütün olarak romanda bir arada tutmasıdır. Bugün bu hayatlara ve bu olaylara hemen hemen her gün şahit oluyoruz. Örneğin, umudunu yitiren bir babanın söyledikleri şu sözlere şahit oluyoruz; “ Bu dünya hep kötülerin dünyası değil dedin. Ben de öyle bellerdim, kötüler az iyiler çoktu dünyamızda, derdim. Şimdi öyle görmüyorum. Kötüler daha çok iyiler daha az. On beş tane adam dikildi mahkemede, biz üç kişi kaldık; sen bir, ben iki, Menekşe üç! Adalet bizden yanadır mı diyorsun? Adaletin iyiden, kuvvetsizden yanalığını ben ne duydum, ne gördüm. Köyümüzden çok kişinin mahkemeye işi düştü, parası olan, arkası kuvvetliler düz yolda yollarını şaşırmadılar, arabalarını doğrudan bayırdan aşırdılar. Olan fıkaralara oldu. Biz de kuvvetsiziz, arkasızız, biz de fıkarayız beyim. Haklıyken haksız çıkarırlar bizi. Ben bundan korkarım. Çok kalabalıklar. Bunların arkaları vardır, sen de bilmez değilsindir. ” Bu sözleri bugün de duymuyor muyuz? Romanının sonunda Fahri Ergün gibi muktedirler tarafından sırf haktan yana oldukları için öldürülen, ölen olmuyor mu? Aslında tüm devirlerde bu böyledir. Muktedir olan, başta olan her zaman diğer tarafı tahakküm altına almıştır. Burada zamanın hiçbir önemi yok diye düşünüyorum. Hiçbir sanat eseri, özellikle roman yazıldığı zamandan soyutlanamaz, ayrı düşünülemez. Bir romana bakarak bugünü ne kadar anlayabiliriz sorusu bu kitaba sorulacak en mantıklı sorudur. Hegel’in dediği gibi “Sanat bir fikir hareketidir”. Bu roman büyük bir sanattır ve realist bir bakışla ele alınmış, konu güncelliğini koruyacak, bir fikri aşılayacak ve anlatacak büyük bir eserdir. Yazının sonuna gelirken aslında anlatılması, alıntılanması gereken çok yer olduğunu da belirtiyim. Romanı okurken bugünkü siyasi ortamı, kadına bakış açısını, muktedirin şımarıklığını, cesur insanların varlığını, sınıf çatışmalarını, umudunu yitirenleri, adalet uğruna bedel ödeyenleri tekrar tekrar hatırlıyorsunuz, düşünüyorsunuz. Ayrıca yazarın romanının güncelliğine ve dillin maharetine hayran kaldığımı belirtmek isterim. Bu kitap, taşrada geçen, konu olarak güncelliğini koruyan ve koruyacak olan iyi bir romandır.
Alçaktan Uçan Güvercin
Alçaktan Uçan GüvercinTarık Dursun K. · Yapı Kredi Yayınları · 201243 okunma
·
114 görüntüleme
Cem okurunun profil resmi
Çok güzel ve doyurucu bir inceleme bu Doğan
tuncay okurunun profil resmi
Kardeş kitabı okuyacagima senin incelemeni okusaydim yeterli olurdu. İnceleme değil bildiğin kitabın anatomisini çıkarmış sin😀
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.