Asya'nın aranan mallarını dağıtanın İslam dünyası olması, Batı Avrupalıları bu dünyayla ticari ilişkilerini sürdürme ve geliştirmekte daha da istekli yapsa da, aralarındaki bağı biçimlendiren, Osmanlıların bir İslam toplumunda Müslüman olmayanlara biçtiği roldü. Geç ortaçağın Avrupalı Hıristiyanları “öteki”yle, özellikle Musevilerle ve Müslümanlarla ilişkilerini çoğu kez şiddetli zulüm ve dışlama biçiminde yürütüyorlardı. Osmanlılar kendi içlerindeki “öteki”lere daha az şiddetle, kuramsal bir Müslüman üstünlüğü dayatarak davranıyorlardı (bu üstünlük, Müslüman olmayanlardan alınan bir kelle vergisi ve çoğunlukla belirli simgesel, özel yaşamı düzenleyici kısıtlamalarla belli ediliyordu); bunu yaparken gösterdikleri neredeyse katıksız, fakat etkili bir umursamazlık içinde, imparatorluktaki çeşitli dinler, etnik cemaatler ve yabancılar yan yana yaşıyor ve sonuçta kendi iradeleriyle kaynaşıyorlardı.