İslam'ı Allah'ın peygamberler ve ona inananlar aracılığıyla tarihe müdahalesi olarak da tarif edecek olursak, İslam ve Müslümanlar yeryüzünde var oldukları sürece böyle bir müdahale ile yükümlü olduklarına göre, en geniş anlamıyla ve her çeşidiyle eylem (salih amel) doğurmayan bir iman anlayışının dinin var oluş gayesini de ortadan kaldıracağı kuşkusuzdur.
Zira yeryüzünde her türlü -uluslararası, bölgesel, siyasi, ekonomik, kültürel vb.– kötülük ve zulümle mücadeleyi, her türlü iyilik ve adaleti yeryüzünde egemen kılmayı amaç edinen dinlerin -ve tabii en başta İslam'ın, sadece dille söylenen, hatta samimiyetle inanılan ama eylemin eşlik etmediği bir iman anlayışıyla hedefine ulaşması mümkün değildir. Çünkü sosyal değişmeler yalnız iman dua ve bireysel ahlakla değil, bunların önderliğindeki eylem (salih amel) ile mümkündür.
Beraberinde salih ameli getirmeyen bir din, olsa olsa Ali Şerîatî'nin “Dine Karşı Din" kavramsallaştırmasındaki "Karşı Din" olabilir.