Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

556 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Kömür işçilerinin dramı
Kimi kitapları okurken bitmesin ister, ama sonunu merak ettiğiniz için sayfaları hızlı hızlı, daha hızlı, yutarcasına çevirirsiniz ya… İşte “Germinal” benim için böyle bir roman. Etkileyici bir başyapıt. Zola kitabında Fransa kömür madenlerinde çalışan işçilerin hayatını seriyor önümüze. Daha küçücük bir çocukken girilen, sağlıksız şartları ile ömür tüketen, sakat bırakan madenlerde kuru ekmek uğruna yapılan günlük hayat mücadelesi, romanın ana konusu. Genç Etienne’nin kasabaya gelişi ile grev ve direniş sözcükleri ile tanışan kasaba halkı, yaşam koşullarında yapılmasını istedikleri ufacık iyileştirmeler için bile büyük, herkesi ezecek güçte bir savaş vermek zorundadırlar. Zola etkileyici kalemi ile bizi roman boyunca bu küçük maden kasabası sakinleri arasında gezdirir. Kabullenilmiş ve artık yadsınmayan bir sefalettir yaşanan: 10 yaşına basan her çocuk madende çalışmaya başlar, kız çocukları da istisna değildir. İş güvenliğinin olmadığı, havalandırmanın yeterli çalışmadığı, işverenin sadece çıkacak kömür miktarı ile ilgilendiği bu düzende her birey, kömür tozuna ciğerleri dayanana ya da bir göçük altında ölüp gidene kadar madenin kölesi olacaktır. Anca karın doyurmaya yeten bir para ve küçük bir barınak karşılığı ömür boyu sesini çıkarmadan dayanması istenen bu insanların yegane iki eğlencesi, iş çıkışı bir kadeh içki ile artık utanmadan, doğallıkla ve açıklıkla yaşanan cinselliktir. Hayal etmesi bile zor bir hayat. Bir çarkın dişlileri arasına sıkışmışsınız, kurtulma şansınız yok. Aile boyu maden işçiliği yapan, kuşaklardır aynı ocaklarda çalışan insanların dünyası bu, kimse eğitimli değil, okuma yazmayı bilenler bir elin parmaklarını geçmez. Daha çocukluktan öğrenilmiş bir çaresizlik. Bebekken kömür tozu solumaya başlar, çocukluğunuzda cüruf yığınları arasında oynar, 10 yaşına gelince madene iner, ciğerleriniz tükenince ölümü beklemek üzere dışarı çıkarsınız. Ölüm ve sakatlık zebellahın kılıcı gibi sallanır ensenizde; her an aileden birinin ölüp tüm ev ahalisinin sokaklara düşebileceğini bilmek, bitmeyen bir stres yaratır bünyelerde. Ömür boyu kuru ekmeğe tamah etmekten vücutlar zayıf düşmüş, zihniniz uyuşmuştur. Kurtulma şansınız olmayan bu hayata tutunabilmenizi sağlayan iki şey ile, alkol ve seks ile, doyurmaya çalışırsınız ruhunuzu. Var olduğunu hissettiğiniz ama hayal bile edemediğiniz o boşlukları böyle yamarsınız. Maden büyük sermaye sahiplerinin elindedir, onlar da hissenin değeri ile; yani kar ile ilgilenirler. Karın düşmesi durumunda yapılacak ilk kesinti işçi maaşlarındandır, zira onlar da bilirler ki bu işçi başka bir iş yapamaz, yapmaya kalksa da yerine kolaylıkla adam bulunur. Vahşi bir arz-talep dengesi yani. Makinalaşma ile vasıfsız işçiye ihtiyaç gün be gün azalır, ama hane başı 5-10 çocuk ile bu düzen vasıfsız işçi imalatına son sürat devam etmektedir. Gelecek, bugünden de karadır. Çoğumuzun düşündüğünü getirir dile Zola; “Hey ulu Tanrım, ne büyük bir yoksulluktu bu! Ya şu kızlar, ne aptaldı hepsi, bütün gün yorgunluktan canları çıktığı halde, akşam gelip, burada yeni varlıklar, yani çalışıp acı çekecek yeni et yığınları yaratıyorlardı! Karınlarını böyle yeni yeni açlarla şişirdikçe, bu işin sonu gelmeyecekti. Oysa tersine, tıpkı yaklaşan bir felaket karşısında yaptıkları gibi, bellerine egemen olmaları, uçkurlarına sıkı birer düğüm atmaları gerekmez miydi?” Ama işçinin ruhunu gözlerimizin önünde sayfa sayfa soyarak gösterir ki, gerekmez! Ücretlerin düşmesine karşı en önemli çözüm bu olmasına rağmen! Hayattaki tüm güzelliklerden uzak kalmış, ümidini daha doğmadan kaybetmiş bu insancıkları hayatta tutan, bedava ve güzel, yegane şeydir seks. O yüzden açlıkla baş etmeye çalışan insanlara “bu kadar çocuk yapmasaydınız” demek fayda sağlamaz. Önce içinde bulundukları şartların iyileştirmesi gerekir. Zola kapitalist düzeni tartışmaya açar ve zenginleri de anlatır bize; sınıf farkını vurgulamak için bu zenginleri arada fazla hırpalasa da kitabın sonuna doğru onları da insani duruşları ile gösterir. Zira kapitalistler dediğimiz de birbirine benzer tek bir küme değildir ki… Kasaba zenginleridir hikayedekiler topu topu, ama yoksul madencilerin yanında sarayda oturuyormuş izlenimi verirler. Maden hisseleri sayesinde çalışmadan hayatını sürdürenler iyi niyetle, işçilere ara sıra eşya yardımı yaparak sosyal sorumluluklarını yerine getirir, içlerini rahatlatırlar. Tırnakları ile kazıyarak, borçlanarak kendi madenini kuran patron da kapitalist düzenin bir simgesidir, ancak oturduğu yerden rant yiyenlerle bir midir? Madenin müdürü ve mühendisi yaşanan sefaletin farkındadırlar; ayrıca madende tahkimat iyi yapılmadığından göçük tehlikesinin her gün daha da arttığı görülür. Ama onlar da bir düzenin dişlisidirler sadece, sermaye sahibinin sözcüsü olarak bu maliyeti şirket hesaplarına yansıtmaktan korkar, işçiye yüklemek isterler. Zaten Zola’nın bu süregiden dünyasında kıyamet ondan sonra patlar. Genç Etienne ise Komünist Enternasyonal bayrağı altında toplamaya çalışır işçileri. Kendisi cahil, örgüt güçsüzdür; liderler birbirine düşmüştür. Komünizmin vaadi çok olsa da örgütlenme zayıflığı ellerindeki büyük halk desteğini kaybetmelerine yol açar. Etkileyici bir anlatımı var Zola’nın. Popülerlik sevdasına mutlu sonları zorlamaz, gerçek kadar çarpıcı, kahramanlarını öldürüverir gözümüzün önünde. Hayatın adaleti yoktur madem, o zaman Zola’nın kalemi de adil değildir. Masumlar ezilirken uyanıklar paçayı kurtarabilir, iyiler zarar görürken kötüler yaşayabilir, edilen yeminler çiğnenebilir, onca eziyet bir hiç uğruna yaşanabilir. Ama umut her zaman vardır.
Germinal
GerminalEmile Zola · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201910,8bin okunma
··
4.189 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.