Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

512 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Artık insanlaşmalarını istiyorum; daha azına razı değilim!
Romain Gary’nin başyapıt olarak nitelendirilen eserlerinden biri “Cennetin Kökleri”. Savaşın o korkunç anılarının hala taze olduğu 1956 yılında Fransa’da yayınlanan ve hemen akabinde, 1958 yılında, Hollywood’da sinemaya uyarlanan bu kitabı uzun süredir merak ediyordum. Ayrı bir hayran kitlesi var bu kitabın; yayınlandığında Avrupa’da çok beğenilmiş, filmi de Amerikan kamuoyunu etkilemiş ve uzun süre manşetlerden inmemiş. Platoncu,“Akılcı” Batı Dünyası’nın üzerinde yükseldiği temelleri sorgulayan eseri bunca beğenmesi ve eser ile yazarının çabucak, romanın mesajının aksine, popüler dünyanın figürlerine dönüşmesi bence çok ironik. Tam da bu yüzden; Romain Gary’nin samimiyetinden emin olamayıp romanı da gereğinden uzun bulduğumdan, beni o ölçüde etkilemedi; ancak yine de yazarın insanlık değerlerini sorgularken kurduğu metaforları ilgi çekici bulduğumu söylemeliyim. Hikaye Fransız Ekvator Afrika'sında geçiyor. Tutkulu bir çevreci olan Morrel, tüm varlığı ile fillerin neslinin tükenmesini önlemek için çalışıyor. Batılı zenginlerin av tutkusu, Batılı tüccarların fildişi ticareti, Afrikalıların ise et ihtiyacı nedeniyle kıyasıya öldürdükleri filleri ne pahasına olursa olsun kurtarmak, Morrel’in hedefi. Bu amaçla ilk başlarda otoritelere şikayet dilekçeleri yazmak ve uluslararası çevreci oturumlarda konuşmalar yapmak ile yetinirken kısa sürede bu girişimlerinin hoş birer anı olmak dışında etkisi olmadığını fark ediyor. “Çevre” dendiğinde güya akan suların durduğu, Morrel’in bu romantik girişiminin ayakta alkışlandığı Batı dünyası fildişi tutkusundan da, av tutkusundan da vazgeçmiyor. Afrikalılara gelince, Batılı dünyayı yakalama çabasındaki bu koca kıta için filler hem yiyecek, hem de silah almak için para demek. Dolayısıyla oyunu mevcut kurallara göre kazanamayacağını anlayan Morrel, çareyi eline silah alıp filleri avlamaya çalışan herkesi vurmakta buluyor. Kendisine katılan kimi kaybedenlerle -gece kulübü hostesi olan Minna, gözden düşmüş bir İngiliz askeri subayı olan Forsythe- birlikte kurduğu anarşist düzen, aslında sadece filler için değil, tüm insanlık için kurtuluşu arıyor. Bu anarşist yolculuğu boyunca trene inenler-binenler o kadar çok ki. Açıkçası hiç kimse Morrel’in tek amacının filleri kurtarmak olduğuna inanmıyor. Bir nevi modern dünya peygamberi Morrel; her bakan onda kendi yansımasını bulmaya çalışıyor. Tüccar Habib için fildişlerini bulmasını kolaylaştıran bir aracı o, Peder Fargue için insanlığı dine yaklaştıracak bir elçi, Waitari için Afrika’nın ulusal bağımsızlık savaşına dikkatleri çekecek kuvvetli bir destek, Forsthye için kendi kurtuluşunun öncüsü, Minna için karşılıksız sevgi. Ancak, İsa’nın kaderi Morrel’i de takip ediyor; o kendisine yakıştırılan bu kimlikleri reddettikçe, dün yanında olanlar ertesi gün karşısına geçiveriyorlar. Morrel sadece ikiyüzlü Batı dünyası ve özgürlüğe kavuşmak için para kazanma peşindeki Afrikalılardan değil, kendi büyüttüğü bu şeytanlardan da kaçmak zorunda kalıyor. Peki “Neden filler için bunca çaba?” derseniz… Eski bir toplama kampı sakini olan Morrel’in küçücük hücrelerde aklını kaçırmamak için arkadaşı Duparc ile oynadığı oyunun bir parçası filler. O eziyet günlerinde, insanlıklarından uzaklaştıkları o ortamda, devasa cüsseleri ile kimseleri yanına yaklaştırmayan ve çöllerde kaygısızca, özgürce dolaşan filleri hayal ederek tutunuyorlar hayata. Nitekim Morrel’in insanlık değerlerini yüceltmeyi fillerin kurtuluşu ile özdeşleştirdiği bu macerasındaki ana dönüm noktası da, eski hücre arkadaşı Duparc’ı para için filleri avlarken görmesi; Morrel’in yanındaki çantasında taşıdığı dilekçelerinden vazgeçip eline silah almasında can yoldaşı Duparc’ın para için ortak değerlerini satması ana rolü oynuyor. “Fillerin yok oluşu gibi, insan haklarının ve insan özgürlüğünün yok oluşunun, geri dönüşsüz bir gelişme, yeni, modern, acımasızca yeterli bir dünya ülküsü uğruna insanlığın ödediği bir bedel olduğu gerçeğine sırt çevirip insan hakları ve özgürlük üzerine düş kurmayı sürdürüyorlardı.” Morrel ve arkadaşları. Çevrelerindeki herkesin materyalist bakışlarının yanında küçümsenen, aşağılanan, arkasında başka niyetler aranan bir bakış bu. Dünyevi olmaktan çok uzak, dinlerin sunduğundan bile daha uhrevi bir hayali bu dünyada hayata geçirmeye çalışan bir çılgın o. "Eski, çok eski bir aldatmaca bu. Artık sökmüyor. Dünyanın onda dokuzu bağımsız uluslardan oluşuyor; ama durumlarına bir bak... Hayır dostum, benim açımdan yeterli değil. Daha çoğunu istiyorum. Daha çok şey bekliyorum. Artık insanlaşmalarını istiyorum; daha azına razı değilim.” diyor Morrel. Afrika’ya ulusal bağımsızlık hayaliyle silah satan tüccarların, tek tanrılı dini getirme bahanesi ile sömürgeleştirmenin, medeniyet adı altında özünden kopmanın karşısında cesurca duran bu modern zaman Don Kişot’u, bence akışı çok sürükleyici olmasa da, okunmayı hak ediyor.
Cennetin Kökleri
Cennetin KökleriRomain Gary (Emile Ajar) · Agora Kitaplığı · 2012101 okunma
··
1.000 görüntüleme
merih okurunun profil resmi
Elinize sağlık 🙏
AkilliBidik okurunun profil resmi
Teşekkür ederim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.