Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

102 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
(Kitap hakkında ufak tefek bilgiler içerebilir! Bence önemli olan zaten o bilgiler değil, ama yine de siz bilirsiniz.) Okuduğum kitaplar hakkında inceleme yazıp paylaşmak için kendimi daha çok geliştirmem gerektiğini düşündüm hep, o yüzden kitaplardan çok etkilensem de oturup üzerine bir şeyler karalayamadım, o hakkı kendimde görmedim. Ama bir yerden başlamak gerek öyle değil mi? Yaşar Kemal'i İnce Memed ile tanımış olan ve sistemli bir okuma planı olmayan biri olarak, sahafa girip gördüğüm bütün Yaşar Kemal kitaplarını aldım. Sözde kronolojik sırasıyla okuyacaktım ama hislerim bana bu kitabı okumam gerektiğini söyledi. Hislerim karışıklık sever. İyi ki mi söylemiş bilemiyorum, zira İnce Memed tadında bir kitaptı, Anavarza kayalıklarının ihtişamı gözümün önünde, yankısı kulağımdaydı kitap boyunca. Kitapların isminin kitapla olan bağlantısının, kitabın hiç beklemediğim bir bölümünde bir anda karşıma çıkması bana hep heyecan yaşatmıştır. Çukurova'nın derin uçurumlarının kıyısında ölümle burun buruna gezinirken, Halil'in hortlağı olan parlak kırmızı yılanla karşılaşıvermeyeyim mi! Yılanı öldürseler, ah o yılanı öldürseler!.. Öldüremediler. Bir insan Esme'yi öldürebilir mi hiç? Öldüremez ya! Öldürebilir mi acaba? Hasan babasının kanını yerde bırakır mı? Hasan annesine kıyabilir mi? Kitabın başlarının, geçmiş ile yaşanılan zaman arasında savrulmasıyla oluşturulan soru işaretleri kitap boyunca devam ediyor. Belki de kitabın Hasan'ın hapishaneden çıktıktan sonraki anlarını anlattığı kısımda annesinden hiç bahsetmemesi, annesinin ölümüne bir işaretti de ben fazla iyimserdim, bilemiyorum. Belki de Esme'nin öleceğine emindim de bunu Hasan'dan beklemiyordum. Başkalarının kıyamadığı Allah vergisi bir güzelliğe, o güzelliğin canından can nasıl kıyabilirdi ki? Üstelik ufacık boyuna bakmadan annesini hor görenlere kafa tutuyordu. Yaşadığı bunalım o denli yüksekti ki, ölümle oyun oynadı Hasan. Ve ölümle oyun oynadığının farkında bile değildi. Delirmişti belki de. Bütün o rüyalar, yılanlar, köpekler, kediler, ak kefenler... Babasını çok sevdiğinden, en başından mı delirmişti? Yoksa toplum, bir insanın ruh sağlığıyla gerçekten bu kadar oynayacak kadar etkili miydi? Kesinlikle etkiliydi. Bir yerde kitap karakterlerini yargılamak yerine onları anlamaya çalışmanın, kitabı özümsemek adına daha yararlı olduğunu okumuştum. O zamandan beridir karakterleri anlamaya çalışıyorum. Esme evli ve çocuğu varken sevdiğine sarıldı. Ama kocası onu zorla kaçırıp, zorla beraber oldu onunla. Halil'i anlamaya çalışmak istemediğime karar verdim, onu pas geçiyorum. Zira sevdiği kadını o istemediği halde zorla kaçırıp, zorla beraber olmak ve nikahına almak, anlamaya çalışmak isteyeceğim bir durum değil. Hasan'ın ise psikolojik sancısını o kadar hissettim ki, üstünde nasıl konuşulur bilmiyorum. Hani bazen en şiddetli duygularınızı anlatamayarak anlatmış olursunuz ya. Öyle işte. E tabi bu sadece yazarın bana hissettirebildiği, benim anlamak istediğim kadarı. Psikolojik travmaların yoğun olduğu kitaplar beni hep boğar, ordan oraya geçişler, net olmayan cümleler yorar. Bu kitap da onlardan biriydi. Ama bu dağılmış psikoloji başka türlü nasıl anlatılır? Köyde Esme'nin ne Halil'in kanlısı olduğu kaldı konuşulmadık ne orospuluğu. Hasan'ın da bunlara gözleri ve sefasıyla ortak olduğu iddiası ise cabası. Kitabın bu bölümlerini okurken yaşadığımız toplumu yeniden ve yeniden sorguladım. Zaten gün içinde yaşadığım bazı şeylerden sonra "insan anlayışsızlığı" üzerine çok kafa yormuştum. Bu kitap da üzerine eklenince tam oldu diyebilirim, benim de bunalıma girmeme ramak kalmıştı. Fakat girmedim efenim, neydi; karakterleri anlamamız gerekiyordu, onlarla beraber bunalıma girmemiz değil. Kitapta geçen diyaloglar, Hasan'ın psikolojisinin bozukluğunu bilinçakışı tekniğiyle göstermek amaçlı kurulmuş, abartılı cümlelerden oluşuyor. Ki Hasan bir süre sonra bu anlamsız dedikodular olmadan yaşayamaz hale geliyor. Başta hapishanede suskun ve ağırbaşlı duruşuyla dikkatimizi çeken çocuğun, köyde annesi ve annesinin yavuklusu tarafından vurulan babasının hortlağı hakkındaki pis dedikoduları duymak için yine o pis insanlara yanaştığını görüyoruz. Yani eminim hortlaklar gerçektir, eminim öyledir ve bunlar konuşulmuştur ona şüphe yok (!). Ama koca köyün, nenenin organizasyonuyla kah hep birden susup kah hep birden konuşmaya başladıklarını düşünmüyorum. Toplum dayatmalarının psikoloji bozmasına alışkınım ama, bu kadar da değildir öyle değil mi? :) Yoksa hala mı Polyanna'cılık yapıyorum? :)
Yılanı Öldürseler
Yılanı ÖldürselerYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 202019bin okunma
·
625 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.