Liberalizme göre, özgürlük; bireyin herhangi bir birey, grup ya da kurumun müdahalesiyle kısıtlanmamış seçim alanına karşılık gelir. Böylece, liberalizm, özgürlüğün, ne kadar doğru bir seçim yapılabildiği ya da seçimlerin ne ölçüde hayata geçirebildiği ile değil, yalnızca bireyin seçim alanı açıklığı ile bağlantılı olduğunu varsayar. Bu varsayımın bir sonucu olarak, liberalizm, açık bir seçim alanına sahip olmayı bütün bireyler açısından güvence altına alacak olan hukuk karşısındaki eşitliği, bireylerin özgür olabilmelerinin yeterli koşulu olarak görür. Buna karşın Marx, özgürlük için daha ileri düzeyde bir eşitliğe ihtiyaç olduğunu düşünür. Pozitif bir özgürlük anlayışına sahip olması nedeniyle, özgürlüğü, yapabilirlik kavramı temelinde ele alır. Marx için yapabilirlik, bireyin kendini gerçekleştirebilmesi demektir. Ona göre, söz konusu kendini gerçekleştirme, bireyin sahip olduğu niteliklerle ve bireyin nitelikleri de içerisinde bulunmuş olduğu toplumsal koşullarla bağlantılı olduğundan, özgürlüğün hayata geçirilmesi, eşitliğin yalnızca hukuki boyutuyla değil aynı zamanda ekonomik boyutuyla da hayata geçirilmesini gerektirir. Bu yüzden Marx, ekonomik eşitsizliklerin mevcut olduğu bir toplumsal düzende, hukukun ekonomik yönden güçlü olan sınıfın çıkarlarına hizmet edeceği, dolayısıyla da hukuk karşısındaki eşitliğin (hak eşitliği), özgürlüğün lehine değil, aleyhine işleyeceği düşüncesindedir.