Hafif ılık ve bakımlı bir güneş İstanbul Boğazı’na ışıldayıp suya dokunduğunda, atı alan Üsküdar’ı geçtiğinde, güzel hanım Beyoğlu’nda gezip gözlerini süzdüğünde, Galata’nın tepesinden Hezarfen gibi kuşlar yükseldiğinde, Eminönü’nde balıklar çengele geldiğinde, Samatya’dan meyhaneci çekilip gittiğinde, Beyazıt Meydanı’ndaki diri yeniden öldüğünde, Zibidi Mibidi küheylanla aşık atıp soluğunu bu şehrin göbeğinde verdiğinde -ve kitabın yazarı eğer yerim olsa İstanbul’u daha çok anlatırdım dediğinde- öğlene ancak birkaç saat vardı.