Tasavvufun tanımı nübüvvet ile birlikte ortaya çıkar; nübüvveti oradan çeksek tasavvuf tanımsız kalırdı. Bu itibarla tasavvuf dediğimiz şey nübüvvet inancı üzerine kuruludur. Yani nübüvveti işin içinden çektiğimizde, tasavvuf anlamını yitiriyor. Bunu tasavvufun gerçek tanımını yapan Cüneyd-i Bağdâdi söyledi. O tasavvufu “Bizim bu ilmimiz Kur'an-ı Kerim ve sünnet ile sınırlıdır.” diye bir çerçeveye yerleştirdi. Benzer cümleyi tasavvufun öncülerinden Hâris el-Muhâsibi veya Seri es-Sakati söyledi. Cüneyd-i Bağdâdi'den sonra onun talebeleri, en nihayetinde Gazzâli'ye doğru gelen gelenek bu düşünceyi takip etti. Gazzali bu anlayışı sistematik hâle getirerek tasavvufu nübüvvetin ahlâk konularıyla ilgili yönlerini takip eden bir disiplin olarak yorumladı.