Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

272 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Ölmek bir hak mıdır?
uzun yıllar boyunca üzerinde tartışılan en önemli konulardan biridir ötanazi ki bu tartışmaların kökeni antikçağa kadar dayanır. birçok filozofun üzerinde düşündüğü, tartıştığı, pek çok fikir ortaya attığı ötanazi, günümüzde dahi yoğun bir şekilde -hukukçular ve sağlıkçılar başta olmak üzere- tartışılmaktadır. Gerçekten kişinin yaşamı, bedeni üzerinde tasarruf hakkı var mıdır, yaşam kutsal mıdır, yaşamın niteliği kişinin yaşamı üzerinde ne kadar etkilidir, gibi pek çok soru yüzyıllardır tartışma konusu olagelmiştir. Bazı ülkelerde ötanazi hoş karşılanmasına rağmen ezici çoğunluk ötanaziyi kanunlarında, anaysalarında yasaklamıştır. Ki ülkemizde de ötanazi kural olarak yasaklanmaktadır. Kural olarak diyorum zira bazı istisnai hallerde ötanazi’ye bizde de izin verilmektedir. Bu kural ve istisnalara geçmeden önce kitabın genel içeriği, yapısı ile ilgili bilgi vermek isterim. Başlamadan önce belirtmem gerekir ki akademik yönü ağır basan bir eser olmasına rağmen gayet anlaşılır ve akıcı bir kitap olduğunu düşünüyorum. Bunda belki kitabın benim alanım ile de ilgili bir kitap olmasının da etkisi vardır ama belirli bir bilgi düzeyine sahip okurların da kitabı seveceğine kesinlikle inanıyorum. baktığımız zaman kitap ilk olarak antikçağ düşünürlerinin intihar ile ilgili görüşleri ile başlamaktadır. İntihar ile başlanma nedeni de ötanazinin bir nevi istemli intihar olmasından kaynaklanmaktadır. özellikle pitagoras, platon, Aristoteles, stoacılar gibi ünlü kişilerin intihar ile ilgili düşüncelerine yer verilmiştir. kısaca değinmem gerekirse; pitagoras: yaşam, tanrıdan gelen bir ceza biçimidir ve intihar ederek tanrının verdiği bu cezadan kaçmış oluruz. Platon: burada ikili bir ayrım yapılmalıdır; platon ilk zamanlarda hiçbir şekilde intiharı tasvip etmeyen bir düşünür olmasına rağmen daha sonra en ünlü eserlerinden biri olan “devlet” te bir kişinin ölümünün kendisi için iyi olması halinde buna izin verilmesi gerektiğini söylemiştir ki bu iyi durumlar şunlar olarak belirtilir; tedavisi mümkün olmayan ve sürekli hastalık halleri. Aristoteles: bu düşünür önceki iki düşünürden çok farklı bir nedenle intihara karşı çıkmaktadır. Ona göre intihar ne din karşıtlığıdır ne de bireyseldir. İntihar, devlete karşı bir saldırıdır. Stoacılar: onlara göre ölüm ve yaşam zaten aynı şeydir. İntihar sadece önlenemeyen bir kötülükten kaçıştır. Hatta stoacılık okulunun kurucusu zenon’un 98 yaşında iken şiddetli acı nedeniyle intihar ettiği bilinir. Seneca: bu düşünüre göre intihar, insanların ve hastalığın insafsızlığından kaçmak olanağı veren büyük bir özgürlüktür. Mamafih Seneca idama mahkum edildiği zaman bileklerini keserek intihar etmiştir. Epikürosçuluk : işte günümüz laik hukuk sistemleri temelini bu düşünceden almaktadır. Bu düşünceye göre yaşam ne olursa osun değerlidir ve bu sebeple intihar etmek akıllıca değildir. Düşünürlerin fikirlerine baktıktan sonra ötanazi kelimesinin antikçağ’dan gelen kökenine bakacak olursak : ötanazi yunanca bir kelimedir ve “eu”(kolay/iyi) ve “thanatos” (ölüm) kelimelerinden oluşur ve “iyi ölüm” anlamına gelir. Ötanazi kelime anlamı olarak dayanılmaz acı içinde olan ve iyileşmesi mümkün olmayan hastanın talebi üzerine ilaç enjekte ederek yaşamına son vermek olarak tanımlanıyor. lakin bu dediğim aktif ötanazi. pasif ötanazide hasta tedaviyi reddediyor veya tedavinin durmasını istiyor. bir nevi kendisinin ölüme terk edilmesini istiyor diyebiliriz. Bu ayrıma ilerleyen kısımda değineceğim. Antikçağda ötanazi intihara eş tutulmuştur hatta büyük filozof sokratesin ölümünü intihar addederler. Peki ölüm hakkı ile ilgili ortaya çıkan tezler nelerdir? Burada esasında üç tez ön plana çıkmaktadır; -yaşamın kutsallığı tezi -yaşamın dokunulmazlığı tezi -yaşamın niteliği tezi Yaşamın kutsallığı tezi esasında dini bakış açısının bir ürünü olmasına rağmen daha sonrasında laik bakış açısı tarafından da benimsenmiştir. Burada esas olarak insan yaşamının kutsal olduğu bu nedenle de intihar, ötanazi, öldürme gibi fiillerin cezalandırılması gerektiği savunulmaktadır. Özellikle İslamiyet ve Hıristiyanlık dinleri başta olmak üzere pek çok dinin ötanaziye bakış açısı kitapta detaylıca anlatılıyor olmakla birlikte kısaca belirtmek gerekir ki tek tanrılı dinler yaşam üzerinde tasarruf edilmesini yasaklamaktadır. Zira yaşam kutsal ve vazgeçilmezdir. İnsanın kaderi, ne zaman doğacağı ve öleceği tanrı tarafından önceden belirlenmiştir. bunu değiştirmeye kalkışmak tanrının kurallarına karşı gelmektir ve bu durum ahiret hayatında cezalandırılacaktır. Yaşamın dokunulmazlığı tezine bakacak olursak, bu tez dini değil akli nedenlere dayalı olarak savunulmaktadır. Doğal hukuku merkezine alan bu teze göre insan, insan olma özelliğinden dolayı bazı haklara sahiptir ve bunlar dokunulamaz ve devredilemez haklardır ki bu haklardan en önemlisi yaşama hakkıdır. Bu nedenle ötanazi ve intihar bu teze göre de yasaklanmıştır. Son olarak yaşamın niteliği tezine bakacak olursak, bu teze göre ölme hakkı yani ötanazi bazı durumlarda tanınmalıdır. Zira eğer kişinin kişisel bütünlüğü zedelenmişse ve başkalarına muhtaç bir durumda ise, ölmek yaşamaktan daha az acı verici olacaksa bu durumda zaten yaşamın niteliği azaldığından dolayı yaşamı sürdürtmek de bir işe yaramayacaktır. ABD yüksek mahkemesinin bu yönde vermiş olduğu bazı kararlar da bulunmaktadır. Ötanazi konusundaki en önemli hususlardan biri de aktif- pasif ötanazi ayrımıdır. Aktif ötanazide hastaya ani ölüme neden olacak ölümcül dozda ilaç enjekte edilmektedir. Pasif ötanazide ise hastanın bir müddet yaşamasını sağlayan yaşam destekleyici tedaviyi sunmayarak veya sona erdirerek ölümü hızlandırmak söz konusudur. *tıp camiasında önemli bir yeri olan Hipokrat yeminine baktığımız zaman, bu yemin hekimlerin hastalarına ölümcül ilaç vermelerini yasaklar ama tedavinin ihmal edilmesini açıkça yasaklamaz. Yani bu yeminde aktif ötanazi yasaklanmış olmakla birlikte pasif ötanazi yasaklanmamıştır. *pasif ötanazi daha kabul gören bir ötanazi biçimidir. Bunun iki nedeni bulunur; ilk olarak aktif ötanazide hasta sadece tek bir hak öne sürer: ölme hakkı. Oysa pasifte hasta hem ölme hem de beden bütünlüğünü koruma hakkından faydalanmaktadır. Bir diğer nedeni ise ölümcül dozda iğne yapılmasının tedavinin kesilmesinden çok daha fazla intihara yakın görülmesidir. Türk hukuk sisteminde aktif ötanazi hiçbir şekilde kabul edilmiyor olmakla birlikte pasif ötanazi uygulanması mümkündür lakin bunun da bazı şartları bulunmaktadır; kişi temyiz gücüne sahip olmalıdır (akıl hastalığı bulunmaması ve reşit olması) ve tedaviye başlamadan önce bu isteğini ifade etmelidir. Tedaviye başladıktan sonra artık hekim tedaviyi kesemeyeceğinden mütevellit, tedavi sonrası pasif ötanazi talepleri kabul edilmemektedir. Eğer edilirse hekim, tck ‘da düzenlenen kasten öldürme suçunu işlemiş olur. Ötanazide bir diğer önemli ayrım da istemli- istem dışı ötanazi ayrımıdır. *istemli ötanazide hastanın bilinci açıktır ve kendi iradesiyle bunu istemektedir. İstem dışı ötanazide ise hastanın ötanazi hususunda fikri alınmadan, hastalığın hastanın bilincini kaybetmesine neden olduğu durumlarda veya koma, bitkisel hayat gibi durumlarda uygulanır. Burada önemli bir noktaya dikkat çekmek gerekir. Ötanazi adı altında anılsa da esasında ötanazinin amacından çok uzak bir tür vardır ki o da istemsiz ötanazidir. Ötanazinin kötüye kullanılması başlığı altında bunu görüyoruz. Bu kurum nazi almanyasında kullanılan bir kurumdur. Kişinin iradesine hiç bakılmadan ölümcül hasta veya sakat olması nedeniyle öldürülmesidir. Nazi almanyasında pek çok cinayet ötanazi çatısı altında işlenmiş hatta bununla ilgili de 1939 senesinde ötanazi kampları kurularak pek çok kişi öldürülmüştür. Bu kampların başlıca amacı ari ırkını yaratmak olmakla birlikte diğer bir amacı toplum için faydasız olan hastalar, sakatların ortadan kaldırılması ve tıp ekonomisindeki çökmeyi engellemektir. Bu durum en başta insanlık dışı olmakla birlikte hukuka ve insan haklarına saygılı hiçbir hukuk devletinde kabul edilemez konumdadır. Genel olarak kitapta anlatılanlar bu olmakla birlikte ulusal- uluslar arası pek çok mahkeme içtihatlarına da yer verilmiştirBen pek çok yeri not alarak okudum ve gerçekten tıp olsun hukuk olsun çok güzel şeyler öğrendim. tıp hukuku ile ilgilenenlere, ötanaziye merak duyanlara kesinlikle tavsiyemdir. incelemeler genelde okunmuyor ama olur da bir gün merak eden olursa kitabı, birazcık da olsa katkım olmuş olur :)
Ölme Hakkı: Ötanazi
Ölme Hakkı: ÖtanaziSibel İnceoğlu · Ayrıntı Yayınları · 199933 okunma
··1 alıntı·
2.016 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
lacrimae rerum okurunun profil resmi
:) İncelemenize sağlık. Ötanazi, bağlamından koparıldığında başlığınıza istinaden bütün çirkefçe savunmalarıma rağmen "ölme hakkı" kaybettiğim münazaradır. Yaşam hakkı yaşamı sunmazken ölümü hak reva görmemek hangi koşulların, tikel aklın neticesidir orasının sorgulanması elzemdir belki de. Yaşamdan acı çekerken hayatını toprağa gömülü yaşamak, yine de bedenin ölmemesini şart koşmak bu mudur gerçek mahiyetteki saf aklın doğrusu ve bu mudur yaşamın -bedenin- kutsallığı? Kendi yaşamlarını yaratamayanlara, en üst mertebesi: kuşkusuz yaşamı bırakanlara yaşamın biricikliğine dair dogmalar, göze sokmalar devam ederken neden geçiciliği, noksanlığı, bayağılığı karşısında suspus olunur. Acı, azınlığın belini bükerken çoğunluğun azınlığın acısına göz devirmesi, ondan el etek çekmemesi nasıl bir kolektivistçe bilinci doğurur.  (Aydınlığı bulamayan, ışığı kaybeden birine yaşanılan hayatın ışıltılı ve büyüleyici gözüktüğünü savunmak kadar absürddür.) Ölümün -doğal ölümün- olumlanmasına yürekten evetken ölme hakkı/intiharın olumlanmasına neden ağız dolusu hayır? Tekrar kaleminize sağlık, beni maziye gönderdiniz.
lilith okurunun profil resmi
asıl ben teşekkür ederim bu güzel yorumunuz için :) aklıma kitaptaki şu alıntı geldi. sizinle de paylaşmak isterim; "Montesquieu, Lettres Persanes'da, İzmir'deki bir arkadaşına yazarken, Avrupa hukukunun barbarlığıyla alay etmekte ve intiharı desteklemektedir. Montesquieu şöyle demektedir "Kederden, sefaletten, hakaretten inleyip ezilirken, bu ızdıraplarıma son vermeme niçin engel olunmak isteniyor ve yaralarımın ilacı ellerinde bulunurken, beni niçin ondan merhametsizce mahrum etmeye kalkıyorlar? Neden içinde bulunmayı reddettiğim bir toplum için çalışmam isteniyor? Yapılmasına iştirak etmediğim bir anlaşma ile niçin bağlı olayım? Toplum karşılıklı bir yarar üzerine kurulmuştur. Ancak, toplum benim için bir yük teşkil ederse, artık onu reddetmeme kim engel olabilir? Hayat bana bir lütuf olarak verilmiştir. Fakat bu niteliğini kaybederse ben de onu istememek hakkına sahip olmalıyım ... Ben maddenin biçimini değiştirdim diye ... Tanrı'nın düzenini bozmuş sayılır mıyım? Hiç şüphesiz hayır: Ben sadece bana verilen bir hakkı kullanmış oluyorum ve bu anlamda Tanrı 'ya karşı gelmeden kendi düşünceme göre harekette serbestim."
1 sonraki yanıtı göster
ecitah okurunun profil resmi
Eline sağlık gerçekten çok bilgilendirici bir inceleme olmuş. Ölüm ve intihar bence tartışılması en zor konulardan bir tanesi. Ben şunu merak ediyorum. Ölüm ya da yaşama hakkı gibi çokça kişisel olan bu konular neden yasalarla sınırlandırılıyor? Bir de intihar ve ötanaziyi ayıran asıl şey nedir? Ötanazi isteyen bir hasta yasak olduğu için yaptıramıyorsa kendi intihar edebilir değil mi? Konu bakımından cahilliğime ver sorularımı, incelemeden sonra aklıma takılan şeyler 😸😸
lilith okurunun profil resmi
Estağfirullah ne cahilliği:) öncelikle teşekkür ederim okuduğunuz için, beğenmenize sevindim :) Doğal hukuk insanların doğuştan bazı haklara sahip olduğunu ve bu hakların hiçbir şekilde devredilemeyeceğini, üzerinde tasarruf edilemeyeceğini belirtmekte ki dünyadaki pek çok pozitif hukuk sisteminin temelinde doğal hukuk yatmaktadır. Doğal hukuka göre kişinin en önemli ve vazgeçilmez haklarından biri de yaşama hakkıdır, bu hak hiçbir şekilde üzerinde tasarruf edilemeyen, sınırlandırılamayan ve devredilemeyen haklardandır. Bu nedenle hep yasalar tarafından koruma altına alıyor, kişilerin tasarrufu altında bırakırsak ötanazi, intihar gibi pek çok alanda önü alınamaz bir şekilde yaşam hakkı gerek kişinin kendisi gerekse 3. Kişiler tarafından ihlal edilecek ki bu da toplumsal düzeni bozacaktır bence. Ben sadece mecburi durumlarda ötanaziye izin verilmesi gerektiği kanaatindeyim. Ötanazi demişken bir diğer sorunuza yanıt vereyim; ötanazi genel olarak intihardan şu yönden ayrılmakta; ötanazide hekim yardımlı bir intihar durumu söz konusu, yani ya hekim size öldürücü bir ilaç enjekte etmekte veya sizin talebiniz doğrultusunda tedaviyi hiç başlatmayarak ölmenize yardımcı olmakta. Lakin intiharda durum daha farklı. Orada siz hekimden yardım almaksızın kendi başınıza veya 3. Bir kişinin yardımı ile intiharı gerçekleştiriyorsunuz. Bu sebeple aslında ötanazinin bir diğer adı : hekim destekli intihar. Elbette ötanaziye müsaade edilmemişse o kişi intihar etme yoluna gidebilir. Zira ötanazi kanunda suç lakin intihar suç değil. Sadece intihara yönlendirme suç olarak kabul ediliyor. (bakmak isterseniz tck m. 84) eski çağlarda intihar eden kişi cezalandırılıyordu, örneğin cesedini meydanda sallandırmak ki bu bedeni ceza, bir de malvarlığına yönelik ceza da vardı ki elindeki tüm malvarlığına el konulmaktaydı. Daha sonrasında intihar suç olmaktan çıkarıldı lakin ötanazi pek çok ülkede halen suç. Hollanda gibi nadir ülkelerde izin veriliyor ama.
4 sonraki yanıtı göster
Elzéard Bouffier okurunun profil resmi
Çok detaylı ve güzel bir yazı olmuş... :)
lilith okurunun profil resmi
teşekkür ederim :) bu kitabın hakkını vereyim dedim hahah o kitap o puanları hak etmiyor, halen bunun derdindeyim :d
3 sonraki yanıtı göster
Kaan okurunun profil resmi
Türk işi bir ötanazi yöntemi: Günde 2 ve üzeri paket sigara içmek :D Güzel bir inceleme olmuş, emeğinize sağlık.
lilith okurunun profil resmi
Hahah çok doğru. Buradan kamu spotu o zaman: sigara içmek öldürür :d teşekkür ediyorum :)
Hakan Ünal okurunun profil resmi
Gerçekten çok güzel bir inceleme olmuş, ellerinize sağlık.
lilith okurunun profil resmi
Vakit ayırıp okuduğunuz için ben teşekkür ederim :)
2 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.