Atatürk'ün insani özelliklerini aktarmaya çalışan bir kitap. Edebi tarafının kuvvetli olduğunu söylemek mümkün değil ama bir bölümünü bilmediğim ilgi çekici bilgiler veriyor. Bazılarını paylaşmak isterim.
Atatürk'ün soy ağacı çok net bir şekilde belli. Anne ve baba tarafı Konya civarından gelip Balkanlara yerleştirilmiş Yörük Türkmenlerden. Babasının köyü bugünkü Makedonya'nın Debre kasabası yakınlarındaki Kocacık Köyü. Köy halen varlığını sürdürüyor. Babası sonrasında Selanik'e gelip yerleşiyor. Babasının amcasından dolayı soyları devam ediyor. Hatta Atatürk, reis-i cumhur iken büyük amcanın çocuklarından ikisinin nikah şahitliğini yapıyor.
Ali Rıza Bey ile Zübeyde Hanım evlendiklerinde babası 31, annesi 14 yaşında. O dönem için 14-15 yaş kızların evlilik çağı kabul edilmekte. Mustafa, ailenin 4. çocuğu. Ondan önce bir ablası ile iki ağabeyi bebek ya da çocuk yaşlarda vefat ediyorlar. Ondan sonra iki kız kardeşi daha oluyor ama sadece Makbule yaşıyor.
Babası 42 yaşındayken Mustafa doğuyor. Vefat ettiğinde ise 53-54 yaşlarında olmalı. Babanın vefatının ardından o pembe evden ayrılıp daha küçük bir eve taşınıyorlar. Zübeyde Hanım, devrin şartlarına uygun olarak ikinci evliliğini yapıyor. Atatürk yıllar sonra bir zabit olarak memleketi Selanik'e geri dönünce ilk iş olarak çocukluğunun geçtiği o evi satın almış ve annesi ile kardeşini oraya yerleştirmiş, kendi de orada yaşamış. Nasıl bir incelik değil mi?
Aşçı, yaver, şoför, garson gibi yakınındaki kişilerin ifadelerinden şunları görüyoruz. Mustafa Kemal, çok mütevazı bir insan. Görgülü ve nazik. Alkolle olan ilişkisi asla bir ayyaşlık derecesinde değil. Sarhoş olup, kendiden geçtiği vaki değil. Hatta sarhoşluk halinden hiç haz etmiyor. Bir sigara tiryakisi. Kahve müptelası. Kahveyi çok seviyor. Obur birisi değil. En çok kuru fasulye ve ayranı severmiş. Batılı yemeklerden haz etmez hep Türk yemeklerini tercih edermiş. Peynirli omleti de çok severmiş. Az yiyen, az uyuyan bir kişi. Hiç küfür etmezmiş. Kızdığında söylediği laf eşek ya da katır olurmuş.
Kendisi ibadetine bağlı biri değil. Ancak ibadet edenlere büyük hürmeti var. Fevzi Çakmak Paşa da dahil çevresinde namaz kılan pek çok insan var. Onlara genelde 'namazınızı da kılın, resim de yapın' dermiş. Yani dünya hayatından vaz geçmemeyi öğütlermiş. Kız kardeşinin anlattığına göre, ramazan ayı ya da kandil geceleri gibi özel zamanlarda çok ihtimamlı olurmuş. Bazen kendisi de oruçlu olduğu halde kız kardeşine iftara gidermiş. Annesi için Kur'an okuturmuş.
Yine ramazan ayı geldiğinde ince saz ekibini köşke sokmaz, meşhur danışma sofrasında içkiye yer vermezmiş. Misafirleri arasında oruç tutan, namaz kılan olursa her türlü kolaylığı sağlatırmış. Çanakkale şehitlerinin ruhuna mutlaka her yıl dönümünde Kur'an okuturmuş. Kendisi de Kur'an okur, iyi okunmasını istermiş.
Kitapta bizzat gidip gördüğüm Selanik, Manastır gibi yerlerdeki hayatını okumak da güzeldi. Yabancı dile ayrı önem vermiş. Çok iyi derecede Fransızca ve iyi derecede Almanca biliyor. Konuşuyor, mektuplar yazıyor, çeviriler yapabiliyor.
Ve 1000kitap üyeleri gibi, bizler gibi gerçek bir kitap tutkunu. Cephede bile kitap okuyacak kadar hem de. Binlerce kitap okumuş bir adam. Biraz da onun için büyük bir adam.
Saygı ve hasretle anıyorum.