Ercan KESAL’ı geç tanıyanlardanım. Bir videoda kitaplığını görmüş, kitaplarını o buğulu sesiyle evlat sever gibi severek anlattığı o videoda kendisine hayran olmuş, örnek almıştım. Peri Gazozu isimli kitabıyla da kendisini daha yakından tanımış oldum. Kitapta özetle, çocukluk yıllarından “hızlı” geçen gençlik yıllarına, oradan da mesleki hayatına dair hem günlük tadında hemde kısa öyküler tarzında yazıları mevcut. Ama bu öyküler bir hayal ürünü değil aksine yaşantılarla dolu, yani memleketten insan manzaraları var bolca. Okurken kah hüzünlenir gözleriniz dolar, kah utancınızdan yerin dibine girersiniz, bunları yapanlar insan olamaz dersiniz…Yer yer de tebessüm ettirir ilginç bir şekilde…Kitabın önsözünde Ercan KESAL ben kalemimi kamera gibi kullanmaya çalıştım der. Başarmış da. Okurken görmek bu olsa gerek hüznü, acıyı, derdi, kederi, sevinci… bir film tadında kitap sizleri bekliyor kısaca, oyuncular da biziz. Biz yani, binlerce yıldır acıyla yoğrulmuş, her yanı dertle, kederle sarılmış, anadolu insanı…