Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

701 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
16 günde okudu
Kim Demiş “Günahsızdır Tanrı” ??
"Teolojik Çözümleme" Suç ve Ceza’nın -gerek muhtevası gerekse illeti bakımından- psikolojik çözümlemelerden vücuda geldiği düşünülür. Bizce bu, sadece bir yakıştırmadır ve acele verilmiş bir hükümdür. Üstelik sığ bir kanaatten husule gelmiş basit bir düşüncedir de. Zira eser -felsefi bir problemi kaynak alması hasebiyle (bizce)- psikolojiden çok daha din felsefesi alanına dahil edilebilir bir ideye sahiptir. Nihayetinde eserin kurgusu, teolojik bir probleme verilmiş teolojik bir cevabın pratik hayata adapte edilmesiyle oluşmuştur. Bu yönüyle insandan, ciddi bir soruya verilmiş ciddi bir cevabı -vicdanına danışarak- tartmasını ister. Peki bu problem nedir ve bu probleme nasıl bir cevap verilmiştir? Gelin hep beraber en başından meseleyi tetkik edelim. ... İnsanlığın, düşünme becerisini kazandığı günden beri, düşünce ve inanç dünyalarına ısrarla hükmeden en eski olgu Tanrı’dır. Tanrı, düşüncenin ve inancının arkhesidir/ilk ilkesidir. Dolayısıyla insan, Tanrı olmaksızın ne varlığı anlamlandırabilir ne de varlığın bilgisine ulaşabilir. Ya da ilk başlarda böyle kabul ediliyordu. Hali sebepten kadim dönemdeki bütün zihni faaliyetler, -yani düşünce ve inanç- Tanrı üzerine bina edilmişti. Bu kabulün nihai sonucu olarak Tanrı, doğru ve yanlışın ölçütü, varlığın kaynağı, hukuki normların en temel normu, erk, dolayısıyla hukukun meşruiyeti, dahî devletin de varlık sebebiydi. Yani tabiri caiz ise kadim dönem için tanrı, hangi taşı kaldırsanız altından çıkan şeydi. Hatta bununla da yetinmeyip kaldırdığınız o taş da, taşı kaldıran siz de tanrı olmak zorundaydınız. Bu durumu aksi hem düşünceye hem de inanca mugayir kabul edilirdi. ... Fakat yakın dönemde insanlık -farklı ve belki de haklı gerekçelerle- Tanrı ile olan irtibatını kesmeye niyetlendi. Bu durumun doğal bir neticesi olarak da önce Tanrı’da kusurlar aramaya başladı ardından da kusurlu tanrıyı reddetmekte gecikmedi. Çünkü onlara göre Tanrı, özgürlüğün önündeki en büyük engeldi. Ve özgürlük ancak Tanrı’sız bir yaşamda mümkün olabilirdi. -Burada özgürlük ile kuralsız ve menfaatin merkeze alındığı bir yaşamı kastetiyoruz-. Dolayısıyla Tanrı’da ziyadesiyle kusurlar arandı.. Bu kusurların başında ise “kötülük problemi” yer aldı. Bu probleme göre hayatın içerisinde kötülük mevcuttu ve İyi bir Tanrı’nın yarattığı hayatta kötülük bulunmaması gerekirdi. Oysa hayatta kötülük mevcuttu. Bu durumda iki ihtimal doğuyordu. Eğer iyi bir Tanrı’ya rağmen hayatın içerisinde kötülük mevcut ise Ya tanrı kötülüğe izin veriyordu -ki bu durumda tanrı kötüdür- ya da kötülüğü önlemeye gücü yetmiyordu - o zaman da tanrı her şeye güç yetiremiyordur- . Her iki ihtimalde de Tanrı kusurlu kabul ediliyor ve nihayetinde “Tanrı ancak kusursuz olabilir” denilerek kusurlu bir Tanrı reddediliyordu. En kötü ihtimalde de insan ile bağlantısı kesiliyor ve bütün varlık profanlaşıyordu. ... Fakat kötülük problemi teistler açısından bu kadar kolay sonuca bağlanamadı ve dinsizler ile dindarlar arasındaki tartışma uzayıp gitti. Hatta hâlâ tartışılmaya devam ediyor desek mübalağa etmiş sayılmayız. ... Doğal olarak dindarlar bu problem karşısına bir çok cevap yarattılar. Fakat bir çoğu makuliyet çemberinden geçip doğrulamadı. İçlerinden sadece bir tanesinin bu çemberden geçerek dinsizler nazarında dimdik durabildi. Bu cevap Thomas Aquinas’a aitti. Aquinas’ın geliştirdiği teodiseye göre Tanrı, kötülüğü yaratmıyor sadece ona izin veriyordu. İzin vermesinin sebebi de kötülük ile iyiliklerin doğmasını sağlamayı amaçlamasıydı. Zira ona göre ahlak en iyi olandı. Ahlakın doğması ve gelişmesi gerekiyordu. Ahlakın doğması için de özgür iradeye, özgür irade için de hem iyinin hem de kötülüğün mevcut olduğu bir ortama gerek görülüyordu. Böylece insan iyilik ve kötülük arasından iyiyi tercih ederek ahlaki gelişimini sağlayabilecekti. İşte Aquinas’a göre Tanrı, bu amaçla kötülüğe izin vermişti. (Buraya elbette “Tanrı kötülüğe müsade etmeden de ahlaki geliştirecek bir yöntem bulabilirdi. Daha büyük iyilikleri, kötülüğe başvurmaksınız da yaratabilirdi! Zira “o, her şeye güç yetirendir” deniliyor...” şeklinde bir itiraz da getirilebilir. Ancak amacımız problemi tartışmak olmadığından konuyu burada derinleştirmiyoruz.) Aquinas’ın bu fikri teistler (dindarlar) tarafından ziyadesiyle itibar gördü ve yıllarca da savunuldu. İşte suç ve ceza bu zeminde bu problemin çocuğu olarak dünyaya geldi. Bu, “Dostoyevski, bu teodiseyi suç ve cezanın kurgusuna kaynak kabul ederek eşsiz eserini yarattı.” anlamına geliyor... ... Eserde suç, kötülüğü temsil ediyor. Mezkur teodisede ise kötülük, iyi bir amaç düşüncesi ile meşru bir zemine oturtulup masumlaştırılarak adeta iyi formuna sokuluyordu. Böylece Tanrı’nın da kötülüğe müsade ederken nasıl vicdanını susturduğu da öğrenilmek isteniyor. Dolayısıyla Dostoyevski’nin eserde yaptığı, Aquinas’ın teoride ifade ettiği bu teodiseyi, pratik hayata adapte ederek adeta Tanrı’yı insan bedeninde somutlamaktı. Bu sayede insan, tanrı ile empati kuracak ve kötülüğe karşı verilmiş bu cevabın; vicdan muhasebesindeki karşılığını görecekti. ... İnançlarımızın teodiseye bir şekilde hak verdiği aşikar. Fakat eserdeki bu empati sayesinde insan hem kötülüğe muhatap oluyor hem de vicdanının sesini duyuyor. Öyle ya; insan her türlü suça bir mazeret sunabilir, belki her türlü insanı da ikna edebilir ancak vicdanını susturamaz. Öyle de oldu... Dostoyevski’nin Suç (kötülük) ve Ceza’sı bu muhasebeden husule geldi. Eser, okuyucuların Tanrı ile empati yapmasını sağlarken kötülük ile de muhatap olmasını sağladı. Aynı zamanda kurgusuyla, bir çok kabulü de yeniden sorgulanmasını sağladı. Mesela Suç kavramı. Yazar eserinde suç kavramını şöyle irdeliyor: “ •Suç nedir? •Bir eylemi suç olarak değerlendirmenin ölçütleri nelerdir? •Bu ölçütler, şartlara ve kişilere göre değişebilir mi? Yani her hangi bir birey, her hangi bir sebeple başka bir bireyi öldürdüğünde suçlu (katil) olurken; umumun menfaati için devlet -mesela devlet adına Napolyon- birini öldürdüğünde, gerekçesi umumun menfaati olduğu için haklı olabilir mi? •Umumun menfaati bireyin menfaatine tercih olunabilir mi? •Bu katle meşruiyet kazandırıp masumlaştırabilir mi? •Bu hakkaniyetli bir yaklaşım mıdır? ” Dikkat buyurunuz bütün soruların temelinde tek bir soru var: “İyilik için kötülük yapmak, kötülüğü kötü olmaktan çıkartır mı?” İşte bu soruya vereceğimiz cevap, Aquiston’un teodisenin makul olup olmadığına dair vereceğimiz hükümle aynı. Ve Dostoyevski ‘nin bütün eseriyle vermemizi istediği cevap da bu. ... Bu hayatta insanın terkinde en büyük azap duyduğu şey, inançtır. Dolayısıyla insan, inancını muhafaza etmek için her türlü fikre sorgusuzca itibar edebilir. O halde okuyucuları olarak en azından sadece bir kez bütün cesaretimizle vicdanımızın huzuruna çıkalım ve şu soruyu cevaplayalım: “Tanrı’nın kötülüğe iyilik için izin vermesi, kötülüğün var olmasının haklı bir gerekçesi midir? Tanrının kötülüğe, iyilik için izin vermesi yahut yaratması, Tanrı’yı masumlaştırır mı?”
Suç ve Ceza
Suç ve CezaFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022159bin okunma
··2 alıntı·
6 artı 1'leme
·
25,1bin görüntüleme
L. G. okurunun profil resmi
Siz tamamen felsefi yönden inceleme yapmışsınız. Hiç bu kadar farklı bir inceleme okumadım. Kaleminize sağlık. Her şey zıddı ile kâim dir. Demiş üstad İbrahim Kalın, kötülük olmasaydı iyi ve güzeli nasıl bilecektik. Sonda ki soru çok zor. Cevap vermeye korkarım.
Muhammet İkbâl okurunun profil resmi
Teşekkürler hocam🙏
Abdullah sayan okurunun profil resmi
Bir incelemeden fazlası olmuş üstadım, kalemine sağlık 👏🌹(yakın zamanda okuyacağım inşallah). soruna gelince bende Selma arkadaşımızın verdiği cevaba katılıyorum.
Muhammet İkbâl okurunun profil resmi
Teşekkür ederim aziz dostum🌹🙏🏻 Bu pınardan nasiplenmen beni ziyadesiyle mutlu kılar. Umarım en yakın zamanda kana kana içersin☺️🌹🙏🏻
onlaronlaronlar okurunun profil resmi
El cevap : Tanrı insani erdemlerinden arındırılmıştır. O tarih boyunca bir ilke tanımaz, her eylemi keyfidir. Bu yüzden tanrıdır. İnsanoglu kendisini özel biricik ve kendine özdeş kabul eden bir organa beyne sahip olduğu için sürekli bir biçimde kendi kahramanligini onaylayacak verileri toplayıp anlam denilen şeyi oluşturur. Fakat düşünce, düşünülmüş şeydir yani gecmiste olan bitmiş bir şeydir. İnanma ile düşünmenin birleştiği nokta kader denilen engellenemez şeyde başlar. İnsan bitmiş olan şey üzerine düşünür ve olan biteni dondurup bir anlati haline sokar. Bu anlatı önceden elde ettiği inançlarıyla akli hale getirilmiş mite dönüşür. Çünkü hiçlik yarılır yer ve gök yerlerine koyulur. Bu inşayı insan yapar. Tanrının iyiliği veya kötülüğü yaratmış olmasından önce yaratması bile tartışmalıdır. Çünkü insan olmuş bitmiş meseleyi yani kötülüğü bir şekilde rasyonel hale getirmesi gerekmektedir çünkü insandır. İster rasyonel hale gelsin ister gelmesin farketmez. Bir şeyi akılla da izah etsek etmesek de o şey iyi değilse değildir. Çünkü iyi bile insanidir. İnceleme süper. Elinize sağlık.
Bu yorum görüntülenemiyor
OLVİDO okurunun profil resmi
Kullandığınız Arapça kökenli kelimeler beni 1. Tanzimat Edebiyatı dönemine götürüyor🤯
casper okurunun profil resmi
Masumlaştırılmaya ihtiyacı var mıdır? Var ise bu "kötülüğe iyilik için müsade ettiğini" bu soruyu sordurmadan daha net bir biçimde de ortaya koyabilirdi. Demek mesele bu değil. Özellikle soru sormanı istiyor. (Bence)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.