Gönderi

Ben insan karakterlerini yüzlerden ziyade ellerden okurum. Yüz yalan söyleyebilir, el söyleyemez. Ah surat, sen ne riyakarsın ve sen el, ne kadar samimi. Rençber, kral, işçi, dilenci, katil, kumarbaz, hatip, filan, falan... Ellerini düşünün! Müthiş! Fakat ben bu "müthiş" tabirinin hakikatine biraz geç erdim. El bana ötedenberi en derin manaların nakkaşı gibi görünürdü ama bu uzaktan bir bakıştı ve henüz yakıcı mana beni yakınına çekmemişti. Bir gün akıl hastahanesinde, bir doktor dostumu ziyarete gitmiştim. Deliler üzerine sanat cephesinden bir (etüd) yapmak için gittiğim tımarhane. Koğuş koğuş bütün hastahaneyi gezmiştik. Genç bir ressam... Ağır (melankoli) teşhisiyle yatıyor. Son zamanlarda yalnız el resimleri yapmaya başlamış. Ağlayan, yalvaran, kıvranan, büzülen eller... Sebebi var. İki aylık bir çocuğu ölmüş. Çocuk birdenbire hastalanıyor. İlk defa baba olmanın alaka ve heyecanı içinde ressam, çocuğunu kurtarmak için ne yapacağını bilemiyor. "Kan lazım; siz verebilirsiniz!" diyorlar. Veriyor. Bu arada dikkat ettiği şey, bebeğin küçücük elleri. Hasta bebek ellerini o türlü oynatmaktadır ki, sanki müthiş bir hareket senfonisi bestelemekte. Baba çocuğunun başı ucunda günlerce bu ellere bakıp, kuruyor, kuruyor: - Yazık ettin, baba, hayatına yazık ettin! Allahın sana verdiği memuriyeti yerine getiremedin! Yazık, yazık!.. İki aylık çocuğun, en açık lisanla, ellerine yerleştirdiği dille söyledikleri bunlardır: - Ben ölüyorum, baba, sana küçük bir ihtar için dünyaya geldim ve gidiyorum. Sen yaşamaya, ama olmaya bak! Nihayet küçücük eller hareketsiz. Bebek ölmüştür. Elin, omuzdan kesilmiş gibi düşmesi ve hareketsiz kalmasından daha canlı bir ölüm ifadesi olabilir mi? Ve... Ağır (melankoli) hastası genç ressamın odasına girerken koridorlarda dinlediğim hikayenin gerisini odada ve ressamın karşısında tamamladım. Doktorların konuşturmak için her şeyi yaptıkları hasta, ağzını açmaya niyetli değil. Ama gözleri çok akıllı. Niçin konuşmuyorsunuz; bakın, yanınıza bir muharrir getirdik. Ona cevap vermek ister misiniz? Hasta bana baktı: - Kalemi neyle tutarsınız? + Elimle. - Benim fırçayı tuttuğum gibi. Eli hiç düşündünüz mü? + Hayır! - Yazık! Siz her şeyi dilde sananlardanmışsınız. Her şey elde... Hayretle doktora baktım: Muvazene ve muhakemesi tamamıyla yerindedir, dedi; bu hastalık böyledir. Hasta doktorun sözünü kesti: - Ben onlarca, muvazene ve muhakemesini bozmuş bir muvazene ve muhakeme sahibiyim. Mırıldandım: + Elden bahsediyordunuz... - Elden... Okşayan, boğazlayan, masaj yapan, bıçaklayan, uyuz kaşıyan, para sayan, karanlıkta eşyayı sıvazlayan, aydınlıkta iskambil kağıtlarını karıştıran, pisliğini temizleyen, pislik atan, derken ayalarını göğe çevirip duaya kalkan, ağlayan, yalvaran, kıvranan eller... + Hep el, öyle mi? - Hep el... Hakimin katili teşhis etmesi için eline bakması yeter. Bakın, şu doktorun bana çevirdiği işaret parmağını görüyor musunuz? Bu kadarı delilik demek istiyor. Bilmiyor ki, anlamak için deli olmak lazımdır. Yazık, doktor, elinde hiçbir anlayış yok, yalnız anlama iddiası var!〽️ Necip Fazıl Kısakürek
·
84 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.