Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bize uygun gelen ahlak kurallarını başkalarına da zorlamaya hakkımız olup olmadığını kendi kendime soruyorum, sen de aynı şeyi düşünmelisin. Örneğin ben hodbinlikten nefret ederim ve elimden gelse kırbaç zoruyla adaleti dünyaya uygulamaya kalkışırım, ama insanların ancak adalet içinde doğal hayatlarını yaşayabileceklerini sanmanın delilik olmadığını kim bana kanıtlayabilir? Sara'nın (fahişe) durumuna gelince, ne diye o, namusu ve namussuzluğu kendi duygularıyla değil de seninkilerle ölçmeye zorunlu olsun? Biliyor musun ki, Japonya'da en yüksek ailelerin kızları, evlenmeden önce kendilerine çeyiz yapabilmek için açıkça orospuluk ederler, sonra da saygıdeğer kocalar bulurlar? - Japonlar böyle mi yaparlar? Öyleyse ben hiçbir zaman Japon olmayacağım! Ama söyle bakayım: Böyle bir hayat yaşamanın Sara'nın hakkı olduğuna beni kandırmaya kalkışman neden gerekti? - Çünkü hüküm vermeden önce anlamaya çalışmak benim için öyle büyük bir gereksinim ki! Mihail'e bak: Akrabalarına boyun eğmek istemedi, sonra gitti bin kat beterlerine boyun eğdi de sefil bir hayat yaşamaya koyuldu. Bu da bizim bağımsızlık arzumuzun sonu ve belki de bir cezadır. Ama soruyorum. Bizim mizacımıza uyan boyun eğme tarzını saptamak kimin hakkıdır? Kızın Jizel, fuhuştan nefret ediyor; bu yüzden kendisine bin türlü hakarette bulunacak bir kocaya bile razıdır. Evet, ama kızın Sara, Jizel'e uygun olan bu namuslu hayattan nefret ediyor ve yüz lui'ye ya da bir yemeğe önüne gelene kendini vermeyi yeğliyor. Neden serseri bir hayat yaşadığımı sorduğu zaman verdiğim cevabı annem anlayamaz. Sen de Sara'yı anlamayacaksın, Mihail'in ailesi de onu anlamamıştı. Ama, bence, sorun burada değil, çünkü burada söz konusu olan, ana-babayla çocuklar arasındaki basit bir anlaşmazlık, iki kuşak arasındaki o geçici kavgalardan biri değildir. Bence çok korkunç ve sürekli olan anlaşmazlığın özü başkadır. Sevgi dolu ve uysal, ama hareket özgürlüğü demek olan bağımsızlığa düşkün olan kişinin; kişilerin hareket özgürlüğünden vazgeçmelerine dayanan topluma karşı koymaya kalkması, işte anlaşmazlık. O zaman kendi kendime soruyorum, bu, kendini kaldırıp demir çanağın üzerine atan toprak çanağın faciası değil mi? Dahası var: Mihail'in içyüzünü düşünüyorum da acaba hareket özgürlüğüne olan aşkına lanet etmek üzere değil midir. bunu kesin bir gereksinim, bir yaşama koşulundan çok, gururumuzun kurbanı olan zihniyetimizin bir sapıtması gibi algılamaya başlamamış mıdır, diyorum. Şu halde, mutluluğumuzun bedeli diye kabul ettiğimiz tüm o ezalar neye yaramış olacak? Demek ki mutluluk yokmuş ve sonunda özveride bulunacakmışız. Bu gecikmiş özveriye varacağın gün senin için her şeyini feda etmiş olan bir ananın, bir babanın gönlünü belki öldürücü bir darbeyle yaralamış olduğuna pişmanlık getirerek vicdan azabı da duyabilirsin. İşte, Musa, onun içindir ki, ben sana mı, yoksa Sara'ya mı daha çok acıyacağımı ve ikinizden hanginizin benim insani ilgime daha çok hak kazandığını kestiremiyorum.
·
44 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.