Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

198 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
Arka kapak yazısı yok, tanıtım bülteni kitap içinden alıntı, neden? Yazabilselerdi olurdu diye kestirip atacağım. 18 yaşında Kambur’u yayımlıyorsun. Öyle böyle bir kitap değil Kambur. Sonra yirmi yıl eser yok, o yazmadı da başkası mı yazdı? Bu sorunun cevabı yok, soruyu unutun, sorulmayan sorunun yanıtı ise öyle miymiş kitabının içinde… Kambur’u 18 yaşında nasıl yazdı? Elbette ilk kitabını nasıl yazdığını son kitabında anlatmıyor, “Hayır Demeden İtiraz” bölümünde anlatıcının yazarın kendisi olduğunu düşünerek çocukluğundan, gençliğinden söz ederken algılıyorum genç yaşta nasıl kitap yazabildiğini… Evet anlatıcının yazar olduğunu düşünerek dedim lakin burada belirsizlik hakim, kitabın türü hakkında bile tartışmalar varken, bu belirsizlik çok doğal oluyor. Ben yazarın kendisi üzerinden, insanlığı, yaradılışı, inançları, dünyayı, ahireti daha bilemediğim bir sürü şeyi sorguladığını düşünüyorum. Dört bölümden oluşan kitapta uzun uzun monologlar var sanki… Böyle sanki gibi kelimeler kullanarak kesin olmayan ifadeler kullanmamı yadırgamayın, bu öyle yenilip yutulacak bir kitap değil. Gerçekten çok zor. Kitabı bitirince bir hafifleme hissettim, anlamakta güçlük çekmemin neticesiymiş nefes darlığı çektiğim anlar, kitabı bitirince böyle olduğunun farkına vardım. Bir ara internette araştırma yaptım nefes darlığı üzerine, hiç aklıma kitaptan kaynaklanacağı gelmemişti. Kötü bir kitap demiyorum sakın ha yanlış anlamayın, her cümlesi üzerine çok kafa yorulmalı, ben başından sonuna kadar okudum, düşündüm elbette bazı satırlar üzerine, derinlemesine inmek; felsefe, tasavvuf başta olmak üzere fizik, kimya vb’nin yanı sıra çok iyi bir okur olmak gerektirir. O ben değilim ne yazık ki. Ezoterik bir şey galiba, öyle miymiş. Sözcükler öyle bir akıyor ki , büyük bir senfonide sözcükler birer nota, okur dinleyici, klasik müzik dinleyip, keyif alıp anlamamak gibi… Ya bu kadar anlatabiliyorum işte… Yazar inanıyor mu (Allah’a) diye soruyorum kendime, bir süre sonra inanıyor, sorguluyor diyorum, bir süre sonra cevapsız kalıyorum. Bütüne bakmak gerekir, alıntılar üzerinden yanlış yorumlara götürürüm sizi. 51 tane not almışım araştırmak üzere, daha ne diyeyim. Şule Gürbüz okumak için ilk kitap bu olmamalı.
Öyle miymiş?
Öyle miymiş?Şule Gürbüz · İletişim Yayınları · 20161,420 okunma
··
496 görüntüleme
Metin T. okurunun profil resmi
Tanıtımda bir öykü kitabı olduğu yazıyor. Öyle midir? Öyleyse tek bir uzun öykü müdür? Üstadım eskiden bol bol alıntı paylaşırdınız. Gerçi Sezen Hanımın bolca alıntısı var. Okuduğum kadariyle bir deneme gibi. Galiba Kambu'u okumak lazımdır. İyi hafta sonları
ihtiyar okurunun profil resmi
Öykü falan değil, anlatı bu. Alıntı bilerek paylaşmadım ama yazayım buraya bir kaç tane: "Başlamak her zaman bir feveran değil midir, başka türlü olamayacağından dolayı atılan adımdır yürümek değil, tutunmaktır. kola girmek değil. Ama bitiş yol ister, hep gitmek ve gide gide bitmek ister. Halbuki insan zaten bittiği için başlar, çaresizlikten ve başka yol bulamadığından başlar. Başladım. Bittiğim için başladım; başlar başlamaz enikonu bittim." "Kelimeler, içleri limon gibi dolmak, dokunur dokunmaz fışkırmak zorunda olan kelimeler ile anlamı kendim yaptım. Kelimeler acı ise anlam daha acı oldu, tuhafsa daha tuhaf, neyse daha şey, şey ise daha ney, dahayı bilmezsem karanlık ve boşluk oldu. Oldu mu, oldu." "Yaşımı aldım mı yaşım mı beni esir aldı, zamanın tutsağı mı oldum, genişçe bir bahçeye kondum diye söz gelimi bir park hapis olduğumu mu anlamadım, hapiste suçsuz olan mı yerini bulmuş olan mı daha mutsuzdur bilemeden ne oldumsa oldum. Anlamadıktan sonra ne fark eder, işte bir hâl içinde oldum, o da benim ömrüm oldu. Ne olduğunu bilemediğim bir şey benim oldu, o da hayatım oldu. Üstelik onun hesabını verecekmişim, ne yediğimi bilmiyorum ama hesap vereceğim." "Ne yapabilirim, bedenimi bırakıp ruhumu alıp götürürlerken ses çıkarmadan her şeyimi nasıl verebilirim? Geleni eli boş nasıl gönderebilirim, benden bir şey almaya ve götürmeye geleni nasıl utandırabilirim? Her melek hep haklı mıdır, Azrail hiçbir kendine, bir canını aldığına bakıp da insanın iyisinin dediği gibi 'Taş olsaydım,' demez mi? İşte yedin kavurganı, çayın da yeni bitmiş, iki salak oğlun bir de sessiz kızın oldu, karın itaatkar ama tam nefsine göre değildi elbet, evin bak yirmi beş sene sonra doğalgaza kavuştu, hep aynı masallarını dinledin, sen de herkes gibi ezber ettiğini anladım ve inandım zannettin, bir bilineni başkasından az evvel söylediğin an bilenler arasına katıldın, 'Hayat zor zor,' derlerken, sen de der ve diyenlerin korosuna eşlik ederken aslında neyi kastettiklerini pek de bilemedin, ya diş ağrısı ya kendindeki bazı güçsüzlüklere vehmettin, korku ve üfleriz hep galip geldi. Gün güne eklendi, birkaç ay sonra kış, erbain girdi, kırk gün, sonra hamsin: ' Bu mart değil eski marta daha var...' sıralı güftelere lezzetsiz bir Dügâh ile katılırken hafif bir iç sıkıntısı içini ezmedi değil, ama olur da o sene zemheri gelmedi miydi, ayva bol olmadı mıydı, nisan yağmurları coşmadı mıydı korkmadın, dünyanın ezberi bozuldu zannetmedin değil. Bu ezber yaşama, herkesin ezberini sırası gelince tekrarlaması, bunları önceden keşfedenin yaşam bilgeliği tacına kavuşması fena da değildi. Evet, sıra kimde, kızılçam, at kozalaklarını, 60 senen doldu kuru bakalım, ak leylek hadi vakit tamam 35 enlem güney 42 derece Mısır rotası hadi yola revan bakalım, kanadını fazla germe, hah işte öyle. O olmaz, olur mu, şimşir güneşte kurur mu? Şu kolesterol, bu şeker, taş şeker ecel sekmez, işte geldi Alzheimer, eee ömrüm uzun olsun dersen o da var ama yalnız başına değil yanında seri demans var, az da böyle yaşa madem doyamadın bala kaymağa, yeni mezar yerleri de yapıyor belediye, hep birbirimizdeniz nasılsa değil mi, koy güzelce üst üste, ama Fatiha okuyacakken söyle gene de alttakine mi, üstekine mi." "Eskiler ağlayana, söyleyene, söylenene inanmazmış, acının sükutuna ve dile gelmezliğine inanç tammış. Neyse ki Eyüp var yanıp yakılan, Davud var söyleyip duran, İsa var tüm inceliği ile ahmağı bir iyi haşlayan ve koşmaya başlayan, Yakup var gizli gizli ah eden, Süleyman rahat yerde geniş geniş söyleyen, sinirli Musa var Harun'a dönüp de 'Sen söyle' diyen, sonra Harun tatlı diliyle kendini herkese sevdirince Musa'nın peygamberliği ile yan yana duran bir yalnızlığı var cenazesinde bile." "İnsan zayıf, güçsüz, izansız yaratılmışsa buna yaslanıp yaşamak mı gerek? Ağaçların altından sözsüz geçmek, üstüne akan çam reçinelerinin akıttığını toplayamamak, gece öten kuşa derdini, yavaşça suya giren ördeğe suyu soramamak ne zor. Bir kainat aptalı geliyor mu diyor şu iri taş, çam kokusunu yayarken arı ile sözü koyultmuş. Bütün tabiat dağ taş kurt kuş arkamdan mı konuşuyor, 'Konuşun,' mu diyor hem de 'Konuşun, nasılsa anlamaz, duymaz, rahatça söyleyin, istese de paylaşamaz.' Koca ceviz ağacına çıtırtı der, göle durgun, ineğe munis, koyunun yanında durup bir poz aklını beğenir, azcık puhu kuşuna şaşar, onu da sabah namazından sonra geri yatıp uyuyunca unutur. Ya dünya işte böyle, burası esiyor, orası da mı öyle? Benden menün musun, söyle." "kat kat evlerin, şehir dehlizlerinin üstünde gezdim toprak diye. kulağımı yapıştırdım yere, çoğu kez taşlara arkasından baktım, dağlara yarılan yerlerinden, sulara köpürdüğü yerden, insana delirdiği yerden. az bir akılla gönül köpürtmek, az bir duyuşla kulak kesilmek, küçük bir adımla yürüyüp geçmek yokmuş anladım." "nasıl yaşanacağı, neyle yaşanacağı benim tek derdim oldu. dertlerin en temellisi, dertlerin en tedavisizi, tedavisi ölüm olanı, çaresi ölüm olanı geldi beni buldu. bulduğuna da memnun oldu ki, bir daha hiçbir yere gitmedi. ben hiçbir yere onsuz gidemedim. nereye doğru hafiften kıpırdasam onu bavuluma serili, nereye uzansam onu az evvelden gelip yanı başıma serili buldum. cam kenarında iken ben, o koridorda, masadayken ben, o çekmecede, olur da gülersem ben, o genzimde idi. bir şeyi sevecek olsam, o itirazı olandı, otursam bahanesi olan, yatsam uykusu kaçandı, ben acıkırken o ağzını siliyor olurdu, ayakkabımı giyerken çekeceği sallayandı, ben başlarken kitabı bitiren, çıkarken inendi. nasıl yaşanacak o biliyordu, yaşayamayarak diyecekti, onu da demiyordu."
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.