Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

360 syf.
·
Puan vermedi
·
10 günde okudu
Ülkü Tamer / Güneş Topla Benim İçin
Ülkü Tamer'in kitabının geneliyle ilgili değil de Giyotin üst başlıklı şiirlerine dair bi inceleme yazmak istedim. Şiirlerin tamamını da incelemenin sonunda bulabilirsiniz. Öncelik konuya giyotinle başlamak gerek sanırım. Bir çocuğumuzun bildiği gibi giyotin, Fransa’da ihtilalden sonra "ölümde eşitlik" getirmesi için -soylu da taşralı da aynı şekilde ölsün diye- Jacques Nicholas Pelletier isimli bir hırsızı idam etmek için, Joseph Ignace Guillotin tarafından 1792 yılında icat edilerek ismini de icat edenden almıştır. Giyotin tarihte yakın geleceğe kadar kullanılmıştır ve iktidarın gölgesi altında yozlaşıp iki yüzyıl boyunca sayısız da ölüme sebep olmuştur.¹ "İnfazın çok çabuk gerçekleşebilmesi sebebiyle bir günde yüzlerce infaz yapılmaya başlanmış, soyluların oyuncağı hâline gelmiş ve başlarda ilgi çekici bir olay olarak görülen giyotin sıradanlaşmıştır. Ancak ne kadar sıradanlaşsa da güç sahiplerinin otoritesini kalıcı kılma arzusu giyotinin eşitlikten ziyade bir şiddet aracı olmasına ve acımasızlığın boy göstermesine yol açmıştır."² Ülkü Tamer ise bu şiirleriyle, insancıl (!) bir infaz yöntemi hedefi ile geliştirilen giyotin üzerinden toplumsal bir okuma yapmıştır. Giyotin beşlisi diye adlandırabileceğim bu şiirlerde, Avrupa’da herkese eşit ölüm getirmesi için tasarlanan giyotine göndermeler vardır. Hatta o dönem giyotinin kullanılmadığı zaman üzerine atılan siyah örtüden dolayı “lady” diye anılmasının ya da halk arasında “ulusal bıçak” gibi adlandırılmasının da beş şiire “Lady Giyotin, Aziz Giyotin, Yurtsever Kısaltıcı, Ulusal Bıçak, Halkın İntikamcısı” gibi başlıklar verilmesine sebep olmuştur.Bu başlıklar Ülkü Tamer'in eleştirinin dozunu artırdığı bilinçli bir tercihidir, dünya tarihinin büyük bir sorunu şair duyarlılığı ile dile getirilir. İnsanlara ceza verirken eşit ölüm düşüncesiyle ortaya konulan giyotin fikrinin çıkış amacı, uygulanışı, halk arasındaki etkileri, çeşitli sıfatlarla adlandırılması gibi birçok durum şiire konu yapılmış, okuru sarsan bir etki ile şiirler kurgulanmıştır. Tarihten sahnelerin ironik olarak şiirselleştirildiği ve örneklerin çoğaltılabileceği “Giyotin”de şiirlere seçilen başlıklar da bu ironiyi yansıtır. 1- LADY GİYOTİN³ Soylu bir kadının masasında duran ufak, gümüş giyotin, Yemekten önce narin bir parmak uzanır sana, Bir düğmene dokunur ve keskin bıçağın düşer Sarı taftayla sarı peruka arasında Kremle parlatılmış boynuna bir taş bebeğin. Kan akar: kokulu kan, Uzakta bir sokak halkını öğürmelerle uyandıran Kanın kokulusu akar. Dantelleri, mendilleri uzatır soylu eller, Kırmızıya batırırlar Ve küpelerin arkasına sürerler kan parfümünü. Sonra uşaklar giyotini kaldırırlar masadan, Kâseleri koyarlar, kupaları dizerler Kesik bebek başının çevresine. İşte tam o sıralarda iki şehir ötede Alkışlanmış bir cellât ellerini bile yıkamadan Bir barakada yemek yer, içki içer. Gündüzleri uyuyup geceleri giyotin yapar oyuncakçılar, İspinoz kuşlarının boyunlarını sevgiyle vursun diye Minyatür giyotinler yapar çocuklar için. Kuyumcular enfiye kutularına giyotin yerleştirir, Broşlara Halkın İntikamcısı'nı kazır, Ulusal Bıçak'ı, Yurtsever Kısaltıcı'yı, Aziz Giyotin'i, Herkesin gözdesi Lady Giyotin'i. Yalnız alanlarda değil, loş odalarda da sevişilir seninle, Senin ceviz dirseklerin yalnız da ısırılır, Şatoların nemli odaları içinde gövden Dikine bir yataktır, ağır ağır açılır kadife örtüsü, Din de, ölüm de neşeli bir aşka döner içine girildikçe Sen, soyluların metresi Ve katillerin boyun çizgisi Lady Giyotin. 2-AZİZ GİYOTİN Bundan böyle kimse asılmayacak, Yakılma yok, Çark yok, Balta yok; Kim dökerdi bir haydutun yaralarına Kızgın yağı, eritilmiş kurşunu? Bundan böyle artık öyle cellât yok. Ölüm farkı kalkıyor suçlular arasında, Sınıflar arasında; Soylulara kolay ölüm, halka zor ölüm yok, Öldürürken bundan böyle zulüm yok. İlk giyotin bir piyano yapıcısına ısmarlanmıştı, O günden beri tuşların sesiyle iner bıçak. Önce ölülerin başları kesildi deneylerde, Savcılar, yargıçlar, milletvekilleri Av etleri yediler ve bıçağın işleyişini beğendiler. Sonra gidip eşsiz bir mahzenin şaraplarından içtiler. Ve dolgun ücretlerle giyotinler yapıldı devlete, Piyanocular ve bazı bakanlar zengin oldu. Adamın biri bir inek çaldı: Pazar kurulduğu gün şehirde O ineğe çektirildi giyotinin ipi. Tahtadan aziz heykellerinin boyunları kesildi. Başbakan sözünü duyar duymaz havlamayı öğrenmiş bir köpek Sahibiyle birlikte öldürüldü. Seyirciler şarkılar söyleyerek koştular pazar yerine, Cezanın haklı bir ceza, Ölümün haklı bir ölüm olduğuna inandıklarını göstermek için Bıçağı tutan ipe hep birden yapıştılar. Derken ihtilal patladı: Konfeti halinde düştü başlar gökyüzünden. 3-YURTSEVER KISALTICI Ölürken bağırmazlar Düşürmek istemedikleri için Sonradan hatıra diye satılacak saçlarının değerini. İstedikleri elbiseleri giyip kendi arabalarıyla geldiler işte! Ağır ağır hazırlandı sehpa: bıçak birdenbire inecek. İhtilal ağır ağır hazırlanır ve birdenbire iner. Ölümden bir tad almayı da herhalde becerir bu soylular, Alanı dolduranlara bakıp İhtilalin felsefesini yapmaktan derin bir tad alırlar. İnce bir hukukla döşeli sokakları geçtiler, Tefeciliğin yankısıyla çıkılmış evleri geçtiler, Nezih bir oyun masasına benzeyen ticareti geçip geldiler, Geçip geldiler karşılarında güneşin Bıçağını bilediği yere. Parmaklarımızı kanlarına batıracağız birazdan İlerde çocuklarımıza daha iyi anlatmak için Aristokratların kanlarındaki rengi. Ve birkaç ay yüce yargıçların yetişkin oğulları Gömleklerinin kumaşını konuşacak onların Adliye salonlarında. İşte bir cellâdın beyaz eldivenine geldiler, Cellâtlığa onlar atamıştı bu adamı İki hafta önce; Kibarlık budalası bir adam - Ama bu da bir sevinçtir onlar için, Öyle ya, bunun elinde ölürler daha iyi Taşralı bir cellâdın elinde ölmektense. 4-ULUSAL BIÇAK Ölüm verme sanatında en usta olan sensin, Yedi yaşındayken bile ustaydın bu sanatta Alana çıkarıp cellât yaptıklarında seni. Yoksul bir marangozun ince oğlu, Her uyku öncesinde adı anılan bir cellâdın yeğeni, Evet, yedi yaşındaydın Eline bıraktıklarında bir kılıcın kabzasını, Yedi yaşındaydın Başka çocukların rüyalarına beyaz enseler Ve şehrin sessizliğine kırıklar dağıttığında. Yıllar geçti, giyotin çıktı, ihtilal oldu, Parlak elbiseler ve başlıklar giydirdiler sana Gösterişle vurasın diye boynunu kralının. Omuzlarda taşındığın o akşamüstü Sırmalı bir kına koyup kaldırdın Kırmızı yamalı kılıcını, Ve bir kartal resmi çizdirdin sokak kapına. Ama öldürülecek soylu kalmadı bir gün, Başarıyla sonuçlanmıştı ihtilal; Faizciler, tefeciler, avukatlar almıştı Senin bitirdiğin soyluların yerini; Alanlara sehpa kuran sen değildin artık, Ölüme aracılık edenler komisyonculardı. Kendin veriyordun her gece Kendi içkinin parasını; Sabahları tavuklarını kesiyordun doktorların, Mimarların koyunlarını boğazlıyordun, İlaç yapıp satıyordun komşularına. Islak tahtalı, kör bıçaklı giyotinini götürüp rehin bırakmak zorunda kaldın. Ölüm verme sanatında en usta olan sendin, Ama başka ustalar da vardı başka sanatlarda; Para düzeninin dışında bırakanlar seni, Uzun saplı, madeni bir kaşık tutuşturdular eline Yiyeceklere dokunmasın diye onursuz parmakların Alışveriş ederken pazar yerinde. Sendin bütün korkuların ustası, Gün geldi, bunu da hatırladın; Vernikle boyadın kapındaki kartalı, Baskınların en soylusunu tasarladın tek başına Ve önlüğünün cebine bir biley taşı koyup Başkentin ortasındaki rehinciye yollandın. 5- HALKIN İNTİKAMCISI Bu ölüm gününü kemiriyor göğsün. Otur şuraya. Önce gömleğinin yakasını yırtarım Ensendeki saçları kesmek için. Bıçak, ensede beklemekten hoşlanmaz, Bir an önce kurtulmak ister ölüden. Otur, bir zamanların ünlü yargıcı, Sen bile yargılayamazsın benim kadar Savunması nefret olan bir adamın kinini. Bir kefesinde altın vardı elindeki terazinin, Küfür ve balgam koyarım öbür kefeye. Seni kendi kanınla dengelerim Ve tırmandığın tozlu basamaklardan Kendi yargıçlarımı indiririm alana. Çünkü sevgiyle karşılanan gözde silahı İhtilal öncesinin, Birikmiş hınçları kesecektir artık. Elinde elmas var, ama benim giyotinim Tırpan gibi biçer senin elmasını, Diz çök kuyumcu, ve gökkuşağından Seni yağmursuz bulutlara çekecek Bir gerdanlık düşün kendi boynuna. Benim kuyumcularım artık Büyük siniler dövecektir çarşıda. Uzatın boyunlarınızı, Bizim yaralarımızın sızan irinleriyle Irmaklar akıtan, sonra da o ırmaklara Çatma köprüler kuran mühendisler, Sizin başlarınızı biraz daha yaşatırım, Kulaklarınızdan tutup kesik gövdelerinizi Doyumsuz bir öçle gösteririm size. Bu ölüm gününü kemiriyor benim göğsüm de. Elimin ve pazularımın sağlam giyotini Sedef bir hayalet oldu Geceyi korkutuyor Ve sevincin ilk bildirisini dağıtıyor ülkede. Ülkü Tamer / Güneş Topla Benim İçin, Yararlanılan Kaynaklar: ¹Wikipedia ²Emine Selcen Bekmezci : Ülkü Tamer Üzerine Bir Araştırma / Makale,2019 ³Ülkü Tamer / Güneş Topla Benim İçin
Güneş Topla Benim İçin
Güneş Topla Benim İçinÜlkü Tamer · Islık Yayınları · 2020220 okunma
·
735 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.