Ülkü Tamer / Güneş Topla Benim İçinÜlkü Tamer'in kitabının geneliyle ilgili değil de Giyotin üst başlıklı şiirlerine dair bi inceleme yazmak istedim. Şiirlerin tamamını da incelemenin sonunda bulabilirsiniz.
Öncelik konuya giyotinle başlamak gerek sanırım. Bir çocuğumuzun bildiği gibi giyotin, Fransa’da ihtilalden sonra "ölümde eşitlik" getirmesi için -soylu da taşralı da aynı şekilde ölsün diye- Jacques Nicholas Pelletier isimli bir hırsızı idam etmek için, Joseph Ignace Guillotin tarafından 1792 yılında icat edilerek ismini de icat edenden almıştır. Giyotin tarihte yakın geleceğe kadar kullanılmıştır ve iktidarın gölgesi altında yozlaşıp iki yüzyıl boyunca sayısız da ölüme sebep olmuştur.¹
"İnfazın çok çabuk gerçekleşebilmesi sebebiyle bir günde yüzlerce infaz yapılmaya başlanmış, soyluların oyuncağı hâline gelmiş ve başlarda ilgi çekici bir olay olarak görülen giyotin sıradanlaşmıştır. Ancak ne kadar sıradanlaşsa da güç sahiplerinin otoritesini kalıcı kılma arzusu giyotinin eşitlikten ziyade bir şiddet aracı olmasına ve acımasızlığın boy göstermesine yol açmıştır."²
Ülkü Tamer ise bu şiirleriyle, insancıl (!) bir infaz yöntemi hedefi ile geliştirilen giyotin üzerinden toplumsal bir okuma yapmıştır. Giyotin beşlisi diye adlandırabileceğim bu şiirlerde, Avrupa’da herkese eşit ölüm getirmesi için tasarlanan giyotine göndermeler vardır. Hatta o dönem giyotinin kullanılmadığı zaman üzerine atılan siyah örtüden dolayı “lady” diye anılmasının ya da halk arasında “ulusal bıçak” gibi adlandırılmasının da beş şiire “Lady Giyotin, Aziz Giyotin, Yurtsever Kısaltıcı, Ulusal Bıçak, Halkın İntikamcısı” gibi başlıklar verilmesine sebep olmuştur.Bu başlıklar Ülkü Tamer'in eleştirinin dozunu artırdığı bilinçli bir tercihidir, dünya tarihinin büyük bir sorunu şair duyarlılığı ile dile getirilir.
İnsanlara ceza verirken eşit ölüm düşüncesiyle ortaya konulan giyotin fikrinin çıkış amacı, uygulanışı, halk arasındaki etkileri, çeşitli sıfatlarla adlandırılması gibi birçok durum şiire konu yapılmış, okuru sarsan bir etki ile şiirler kurgulanmıştır.
Tarihten sahnelerin ironik olarak şiirselleştirildiği ve örneklerin çoğaltılabileceği “Giyotin”de şiirlere seçilen başlıklar da bu ironiyi yansıtır.
1- LADY GİYOTİN³
Soylu bir kadının masasında duran ufak, gümüş giyotin, Yemekten önce narin bir parmak uzanır sana,
Bir düğmene dokunur ve keskin bıçağın düşer
Sarı taftayla sarı peruka arasında
Kremle parlatılmış boynuna bir taş bebeğin.
Kan akar: kokulu kan,
Uzakta bir sokak halkını öğürmelerle uyandıran
Kanın kokulusu akar.
Dantelleri, mendilleri uzatır soylu eller,
Kırmızıya batırırlar
Ve küpelerin arkasına sürerler kan parfümünü.
Sonra uşaklar giyotini kaldırırlar masadan,
Kâseleri koyarlar, kupaları dizerler
Kesik bebek başının çevresine.
İşte tam o sıralarda iki şehir ötede
Alkışlanmış bir cellât ellerini bile yıkamadan
Bir barakada yemek yer, içki içer.
Gündüzleri uyuyup geceleri giyotin yapar oyuncakçılar,
İspinoz kuşlarının boyunlarını sevgiyle vursun diye
Minyatür giyotinler yapar çocuklar için.
Kuyumcular enfiye kutularına giyotin yerleştirir,
Broşlara Halkın İntikamcısı'nı kazır,
Ulusal Bıçak'ı, Yurtsever Kısaltıcı'yı, Aziz Giyotin'i,
Herkesin gözdesi Lady Giyotin'i.
Yalnız alanlarda değil, loş odalarda da sevişilir seninle,
Senin ceviz dirseklerin yalnız da ısırılır,
Şatoların nemli odaları içinde gövden
Dikine bir yataktır, ağır ağır açılır kadife örtüsü,
Din de, ölüm de neşeli bir aşka döner içine girildikçe
Sen, soyluların metresi
Ve katillerin boyun çizgisi Lady Giyotin.
2-AZİZ GİYOTİN
Bundan böyle kimse asılmayacak,
Yakılma yok, Çark yok, Balta yok;
Kim dökerdi bir haydutun yaralarına
Kızgın yağı, eritilmiş kurşunu?
Bundan böyle artık öyle cellât yok.
Ölüm farkı kalkıyor suçlular arasında,
Sınıflar arasında;
Soylulara kolay ölüm, halka zor ölüm yok,
Öldürürken bundan böyle zulüm yok.
İlk giyotin bir piyano yapıcısına ısmarlanmıştı,
O günden beri tuşların sesiyle iner bıçak.
Önce ölülerin başları kesildi deneylerde,
Savcılar, yargıçlar, milletvekilleri
Av etleri yediler ve bıçağın işleyişini beğendiler.
Sonra gidip eşsiz bir mahzenin şaraplarından içtiler.
Ve dolgun ücretlerle giyotinler yapıldı devlete,
Piyanocular ve bazı bakanlar zengin oldu.
Adamın biri bir inek çaldı:
Pazar kurulduğu gün şehirde
O ineğe çektirildi giyotinin ipi.
Tahtadan aziz heykellerinin boyunları kesildi.
Başbakan sözünü duyar duymaz havlamayı öğrenmiş bir köpek
Sahibiyle birlikte öldürüldü.
Seyirciler şarkılar söyleyerek koştular pazar yerine,
Cezanın haklı bir ceza,
Ölümün haklı bir ölüm olduğuna inandıklarını göstermek için
Bıçağı tutan ipe hep birden yapıştılar.
Derken ihtilal patladı:
Konfeti halinde düştü başlar gökyüzünden.
3-YURTSEVER KISALTICI
Ölürken bağırmazlar
Düşürmek istemedikleri için
Sonradan hatıra diye satılacak saçlarının değerini.
İstedikleri elbiseleri giyip kendi arabalarıyla geldiler işte!
Ağır ağır hazırlandı sehpa: bıçak birdenbire inecek.
İhtilal ağır ağır hazırlanır ve birdenbire iner.
Ölümden bir tad almayı da herhalde becerir bu soylular,
Alanı dolduranlara bakıp
İhtilalin felsefesini yapmaktan derin bir tad alırlar.
İnce bir hukukla döşeli sokakları geçtiler,
Tefeciliğin yankısıyla çıkılmış evleri geçtiler,
Nezih bir oyun masasına benzeyen ticareti geçip geldiler,
Geçip geldiler karşılarında güneşin
Bıçağını bilediği yere.
Parmaklarımızı kanlarına batıracağız birazdan
İlerde çocuklarımıza daha iyi anlatmak için
Aristokratların kanlarındaki rengi.
Ve birkaç ay yüce yargıçların yetişkin oğulları
Gömleklerinin kumaşını konuşacak onların
Adliye salonlarında.
İşte bir cellâdın beyaz eldivenine geldiler,
Cellâtlığa onlar atamıştı bu adamı
İki hafta önce;
Kibarlık budalası bir adam -
Ama bu da bir sevinçtir onlar için,
Öyle ya, bunun elinde ölürler daha iyi
Taşralı bir cellâdın elinde ölmektense.
4-ULUSAL BIÇAK
Ölüm verme sanatında en usta olan sensin,
Yedi yaşındayken bile ustaydın bu sanatta
Alana çıkarıp cellât yaptıklarında seni.
Yoksul bir marangozun ince oğlu,
Her uyku öncesinde adı anılan bir cellâdın yeğeni,
Evet, yedi yaşındaydın
Eline bıraktıklarında bir kılıcın kabzasını,
Yedi yaşındaydın
Başka çocukların rüyalarına beyaz enseler
Ve şehrin sessizliğine kırıklar dağıttığında.
Yıllar geçti, giyotin çıktı, ihtilal oldu,
Parlak elbiseler ve başlıklar giydirdiler sana
Gösterişle vurasın diye boynunu kralının.
Omuzlarda taşındığın o akşamüstü
Sırmalı bir kına koyup kaldırdın
Kırmızı yamalı kılıcını,
Ve bir kartal resmi çizdirdin sokak kapına.
Ama öldürülecek soylu kalmadı bir gün,
Başarıyla sonuçlanmıştı ihtilal;
Faizciler, tefeciler, avukatlar almıştı
Senin bitirdiğin soyluların yerini;
Alanlara sehpa kuran sen değildin artık,
Ölüme aracılık edenler komisyonculardı.
Kendin veriyordun her gece
Kendi içkinin parasını;
Sabahları tavuklarını kesiyordun doktorların,
Mimarların koyunlarını boğazlıyordun,
İlaç yapıp satıyordun komşularına.
Islak tahtalı, kör bıçaklı giyotinini
götürüp rehin bırakmak zorunda kaldın.
Ölüm verme sanatında en usta olan sendin,
Ama başka ustalar da vardı başka sanatlarda;
Para düzeninin dışında bırakanlar seni,
Uzun saplı, madeni bir kaşık tutuşturdular eline
Yiyeceklere dokunmasın diye onursuz parmakların
Alışveriş ederken pazar yerinde.
Sendin bütün korkuların ustası,
Gün geldi, bunu da hatırladın;
Vernikle boyadın kapındaki kartalı,
Baskınların en soylusunu tasarladın tek başına
Ve önlüğünün cebine bir biley taşı koyup
Başkentin ortasındaki rehinciye yollandın.
5- HALKIN İNTİKAMCISI
Bu ölüm gününü kemiriyor göğsün.
Otur şuraya.
Önce gömleğinin yakasını yırtarım
Ensendeki saçları kesmek için.
Bıçak, ensede beklemekten hoşlanmaz,
Bir an önce kurtulmak ister ölüden.
Otur, bir zamanların ünlü yargıcı,
Sen bile yargılayamazsın benim kadar
Savunması nefret olan bir adamın kinini.
Bir kefesinde altın vardı elindeki terazinin,
Küfür ve balgam koyarım öbür kefeye.
Seni kendi kanınla dengelerim
Ve tırmandığın tozlu basamaklardan
Kendi yargıçlarımı indiririm alana.
Çünkü sevgiyle karşılanan gözde silahı
İhtilal öncesinin,
Birikmiş hınçları kesecektir artık.
Elinde elmas var, ama benim giyotinim
Tırpan gibi biçer senin elmasını,
Diz çök kuyumcu, ve gökkuşağından
Seni yağmursuz bulutlara çekecek
Bir gerdanlık düşün kendi boynuna.
Benim kuyumcularım artık
Büyük siniler dövecektir çarşıda.
Uzatın boyunlarınızı,
Bizim yaralarımızın sızan irinleriyle
Irmaklar akıtan, sonra da o ırmaklara
Çatma köprüler kuran mühendisler,
Sizin başlarınızı biraz daha yaşatırım,
Kulaklarınızdan tutup kesik gövdelerinizi
Doyumsuz bir öçle gösteririm size.
Bu ölüm gününü kemiriyor benim göğsüm de.
Elimin ve pazularımın sağlam giyotini
Sedef bir hayalet oldu
Geceyi korkutuyor
Ve sevincin ilk bildirisini dağıtıyor ülkede.
Ülkü Tamer / Güneş Topla Benim İçin,
Yararlanılan Kaynaklar:
¹Wikipedia
²Emine Selcen Bekmezci : Ülkü Tamer Üzerine Bir Araştırma / Makale,2019
³Ülkü Tamer / Güneş Topla Benim İçin