Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

okumadan beğenmeyiniz
İlk insanlar, onları şaşkına çeviren olaylardan ürkerek, bilmedikleri yüce bir failin ilerleyişi ve etkiyi idare etmiş olduğuna ister istemez inanmak zorunda kaldılar: Zayıflığın özelliği, ya gücü varsaymak ya da güçten ürkmektir. İnsan ruhu, kendisini şaşırtan bütün mekanizmanın iç gücünü oluşturan hareketin yasalarını doğanın bağrında bulamayacak kadar çocuk hâlâ; doğanın kendi kendinin motoru olduğuna inanmak yerine bu doğaya bir motor varsaymanın daha basit olduğu kanısında. Üstelik de bu devasa efendiyi inşa etmekte, tanımlamakta, eylemlerinin bize kanıtladığı kusurları ona atfettiği niteliklerle uzlaştırmakta daha fazla güçlük çekeceğini aklına bile getirmiyor. Evet, ne diyordum, onu şaşırtan şeyin nedenini doğayı inceleyerek bulmak ona daha fazla zahmet vereceğinden, bu ilk varlığı varsayıp ona tapacak kadar şaşkına döner ve körleşir. Bu andan itibaren, her ulus kendi geleneklerine, bilgi ve ortamına uygun olarak bu varlıkları yarattı. Bir süre sonra yeryüzünde ne kadar halk varsa o kadar din, ne kadar aile varsa o kadar tanrı ortaya çıktı. Bütün bu tiksinti verici putların altında, bu saçma hayaleti, insanın körleşmesinin ilk ürününü tanımak kolaydır. Pandomimanın kostümleri farklı olsa da, soytarı hep aynı soytarıdır; farklı yapmacık tavırlarla ona hizmet ediliyor olsa da ibadet hep aynıdır. Bu ortak tavır, bütün insanların eşit aptallığından ve zaaflarının evrenselliğinden başka neyi kanıtlamaktadır? Bundan çıkan sonuç, benim de onların budalalığını taklit etmem gerektiği midir? Daha derin incelemeler, daha olgun ve daha düşünceli bir zekâ doğanın sırlarını anlamaya, bunlara nüfuz etmeye, sonuçta, biraz önce size dediğim gibi, hareket doğanın içindeyse, devindirici bir güce hiç ihtiyaç olmayacağına beni ikna olmaya zorlarken, bu tiksinç kuruntunun utanç verici sultası altında sizin gibi yatışarak, onun hoşuna gitmek için yaşamın en donanımlı hazlarından vazgeçmem mi gerekiyor? Hayır Justine, hayır, eğer böyle davranırsam kaçığın biri olurum; insanların sersemliğinin ya da dalavereciliğinin bana her gün tekrar tekrar kurdukları tuzakları çözmekle doğanın bahşettiği bu akla layık olmayan bir deli olurum. Şu hayali Tanrı’ya inanmayı bırak artık çocuğum: asla var olmadı o. Doğa kendi kendine yeter; bir motora, devindirici güce hiç ihtiyaç duymadı: Bir temeli olmadan varsayılan bu motor doğanın kendi güçlerinin çözülmesinden başka bir şey değildir, okulda bize öğretilen savı kanıtsama denen şeydir. Tanrı'nın varlığı yaratmayı gerektirir, yani hiçbir şeyin olmadığı ya da her şeyin kaos içinde olduğu bir an olmalıdır. Bu durumların herhangi biri eğer kötülük idiyse, sizin sersem Tanrı'nız bunun varlığına niçin izin verdi? Yoksa iyi bir durum muydu? O zaman niçin değiştirdi? Eğer şimdi her şey iyiyse, sizin Tanrı'nızın yapacak işi yok demektir; peki eğer gereksizse, güçlü olabilir mi? Eğer güçlü değilse. Tanrı olabilir mi? Bizim saygımızı hak edebilir mi? Eğer doğa sürekli hareket halindeyse, tek kelimeyle, motor neye yarar? Eğer motor maddeyi hareket ettirerek madde üzerinde etkide bulunuyorsa kendisinin madde olmaması mümkün müdür? Zekânın madde üzerindeki etkisini ve maddenin, kendi kendine hiçbir hareketi olmayan zekâ tarafından hareket ettirildiğini düşünebiliyor musunuz? Siz Tanrınızın iyi olduğunu söylüyorsunuz; yine de, size göre, onun insanlarla yaptığı ittifaka rağmen, yalnızca bu ittifakı pekiştirmek amacıyla kendini Yahudiye’de astırmak için dünyaya gelmiş sevgili oğlunun kanının dökülmesine rağmen, bütün bunlara rağmen, insan soyunun üçte ikisi hâlâ sonsuz alevlerde yakılmaya mahkûm olacak öyle mi? Bunun da nedeni, ondan her gün diledikleri lütfü alamamaları olacak, öyle mi? Siz bu Tanrı'nın adil olduğunu mu söylüyorsunuz! Hoşuna giden bir ibadetin bilgisini dünyanın otuzda birine bahşedip de geri kalanı nihai işkenceyle cezalandıracağı bir cehalet içinde bırakması hakkaniyet midir? Sizin Tanrı'nız kadar adil olan bir insan hakkında ne düşünürsünüz? Bir de onun her şeye kadir olduğunu ekliyorsunuz. Ama bu durumda kötülük onun hoşuna gidiyor olmalıdır; çünkü yeryüzünde iyilikten çok kötülük var; hâlâ da kötülüğün sürmesine izin veriyor. Dolayısıyla burada ortalama diye bir şey yoktur: ya bu kötülük onun hoşuna gidiyor ya da buna karşı koyacak gücü yok. Her iki durumda da kötülüğe eğilim gösterdiğim için pişmanlık duymamalıyım; çünkü eğer o engelleyemiyorsa, elbette ki ben ondan daha güçlü olamam; ve eğer kötülük onun hoşuna gidiyorsa, benim de onu kendi içimde ortadan kaldırmama gerek yok. Siz onun hareketsiz olduğunu söylüyorsunuz; ama ben onun beş ya da altı kez halk, yasa, irade, duygu değiştirdiğini görüyorum. Zaten, hareketsizlik soğukkanlılığı gerektirir. Soğukkanlı biri ise kinci olamaz, ama siz yine de Tanrı'nızın intikam aldığını ileri sürüyorsunuz. Sizin bu hortlağa ne kadar çok gülünçlük ve tutarsızlık atfettiğinize bakıldığında; onu akla yatkın bir varlık haline getirmek için yandaşlarının onu karmaşıklaştırdıkça anlaşılmaz kıldıklarına bakınca; onu doğrulamaya çalıştıkça küçük düşürdüklerinin farkına varmadan, onu büründürmek zorunda kaldıkları gülünç ve çelişik nitelikler rahat rahat incelendiğinde, insan dehşet içinde ürperiyor. İnceleyip gerçeği saptayan, Justine, onun bütün sanlarının birbirlerini karşılıklı olarak yok edip yuttuğunu görün. Kimilerinin kaygısından, kimilerininse düzenbazlığından, ama herkesin cehaletinden doğmuş bu iğrenç varlığın, bizden bir an bile iman, bir an bile saygı hak etmeyen, insanı isyana sevk eden bir yavanlık olduğunu kabul edeceksiniz; zekâyı iğrendiren, kalbe isyan saçan ve insanlara eziyet edip aşağılamak için karanlıklardan çıkmış acınası bir zırvalık! Bu hayal mahsulünü lanetleyin; bu berbat şey ancak sersemlerin ya da aklını kaçırmışların kıt zekâsında var olabilir. Dünyada ondan daha tehlikeli hiçbir şey olamaz, insanların daha fazla korktuğu, daha fazla tiksindiği bir şey olamaz.
·
214 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.