Gönderi

kim BÜYÜK? Yaşım daha gençken yaşça benden büyüklerin, özellikle 40 yaş üstünün takdirini kazanmak isterdim. Güzel ahlaklı, aklı başında, nazik çocuk desinler diye onların yanında oturuş kalkışıma dikkat eder, saygısızlık etmemek için uğraşırdım. Çünkü hepsini örnek alınması gereken kişiler olarak görürdüm. Zamanla büyüklerin saygısını kazanmaktan vazgeçmeye başladım. Ama bunun, başına buyrukluk, ergenlik veya "kimseyi takmam, kimseye adam gibi davranmam" gibi bir tavırla ilgisi yok, artistlik yapmıyorum yani. Sebebi büyüklerin o kadar da büyük olmadığını kavramamla başladı. Saygıyı hak etmediklerini söylemiyorum elbette ama onlara hürmet etmek için sırf yaşlarının benden büyük olmasını da içime sindiremiyorum. Abilerim alınmasınlar ama kabul etmeleri gerekir ki büyüğün büyük olmasını sağlayan asli unsur; yaş değil, itibardır. Boş konuşan, faydasız işlerle meşgul olan, küfrü ağzında sakız gibi tüketen, küçüklerine hadsizlik eden, sözünde durmayan birine saygı duymanın veya ondan takdir görmeye çalışmanın bir mantığı olmadığını fark ettim. Başkaları için yaşamak veya başkalarına göre şekil değiştirmek bazen düştüğüm yanılgılardan. Yapıyorum o hatayı. Bunu azalttıkça da yorgunluğum azaldığı için bu da bir etken. Şu da var: Ben de yaş alıyorum. 25-26 yaşındaki adamlar bana abi diyor. Yani büyük olmanın ne demek olduğunu öğrenmeye başladım ve gördüm ki öyle kallavi bir yanı yok, başım göğe ermediği gibi her geçen zaman yanlışlarıma yanlış ekledim. Bu öyle bir şey ki eksilmesinin imkanı zaten yok, durduramıyorsun da. Benim de hatalarım, pişmanlıklarım, kırgınlıklarım oldu. Ama ben ihtiyarları böyle bilmezdim, sanki doğduklarında öyle doğmuşlar gibi gelirdi. Şimdi işler değişti. İnsanlara karşı muamelelerimde öncelikler belirledim. Saygımı hak edenler, büyüklüklerini gördüklerim ve kendine bunu layık görmeyenler olarak ikiye ayırdım. Neden adam gibi davranmayana, kendi ölçüsü nispetinde, yani aynı karşılıkla mualeme etmeyeyim ki? Biraz serserilik mi dersiniz, uslu çocuk modelinden çıkmak mı dersiniz orasını bilemem. Belki de bazı olaylardan sonra "uslu çocuk olmak" fikri, desinler diye yaşamak eskisi kadar tatlı gelmiyordur. Ha ben, kime göre, hangi konumdayım, ne kadar saygıyı hak ediyorum, ne tür insanlara hitap ediyorum bilmiyorum, bilemeyeceğim de muhtemelen. İnsan en çok kendine taraflı, en çok kendini beğenir ve en az kendini sorgular çünkü. Burada yazdıklarım bir gözlem; ancak bugüne değin değişen tavırlarım, bilinçli bir hareket değildi. Aradan yıllar geçtikten sonra sebep-sonuç ilişkisi kurabiliyorum. Zaten hangimiz oturup kara kara düşündükten sonra insani ilişkiler kuruyoruz ki? Her birimiz çevremizden edindiğimiz deneyimlerle kendimize yol çiziyoruz ve bunlar şuurlu seçim değil de, hayatın olağan akışı içerisinde son derece ufak detaylarla, basamak basamak gerçekleşiyor. Benimki de onlardan biri işte. Alıntı
··
136 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.