Grapon Kâğıtları - Didem MADAK"Keşke gölgesine razı bir fesleğen olsaydım." (s. 44)
O kadar çok duydum ki bu dizeyi... Hiç hangi kitabın neresinde geçiyor diye bakmamışım bugüne dek... Ama ister istemez "keşke" diyor insan. Keşke gölgesine razı bir fesleğen olsaydım.
Kitaba başlar başlamaz içim burkuldu. Onlar ne acıklı dizelerdi öyle...
"Artık bütün üzgün oluşlarımın adı:
ANNE!" (s. 19)
"Bilir misin maviş anne?
Ben çekildiğim her fotoğrafta
Defolu bir kelebek gibi çıkarım." (s. 20)
Sonra dönüp küçük bir araştırma yaptım. Annesini kaybetmiş bir şair. Ancak bu kadar hazin anlatılabilirdi bir ölümün acısı. Ve sanırım farkında olmadan anne ve babasını kaybeden okurları üzdüm o dizeleri paylaşarak. Acılarını hatırlattığım arkadaşlardan af diliyorum. O kadar içten paylaşmış ki duygularını okurken bir parça kopuyor içinizden. Adeta, yaşadım ben bunları diye haykırıyor. Eserin kapağında da bu durum vurgulanmış.
"Bu kitapta yer alan şahıs ve mekânların gerçekle alâkaları tamdır. Kahramanları hep yanlış ata oynayanlardır. Kediler, kadınlar, muhabbet kuşları, gözyaşları... hepsi sahiden vardır ve bir dönem yaşamışlardır. Şiirden hazzetmeyenler, ''Grapon Kâğıtları''nı yılbaşı ve diğer ehemmiyetli günlerde evi süslemek için kullanabilirler ya da bir ruh çağırma seansında, inatçı ruhlara seslenen uyduruk şarkılar olarak mırıldanabilirler."
Kısacık bir kitap dolu dolu duygular barındırıyor içinde. Boğaz düğümleniyor her sayfada.
"Hep bir mucizenin alt katında yaşıyorsun."
"Sonra gittin.
Çocuk oldum bir daha, ağladım.
Kaç şiir, kaç kere sular altında kaldı."
"Ne bir şarkısın,
ne de dillerde nağme adın
Artık bazı şarkılar kadar yaralısın."
"Sana patates kızartırdım.
Patatesler pazartesi kadar kırmızı oluncaya kadar.
Ölüm bizi ayırıncaya kadar."
Tavsiye etmek de kolay değil bu eseri. Yüreğiniz dayanacaksa okuyun diyerek incelememe son vermek istiyorum. Ah be kadın! Daha yazsan kim bilir ne şaheserler çıkacaktı ortaya...