Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Tanrı ve İnsan ...
— Tanrılar mı insanları yarattı? Yoksa, insanlar mı tanrıları yarattılar? Profesör, sualini tekrar etti: — İnsanlar mı tanrıların eseridir? Yoksa, tanrılar mı insanların eseridir?.. İlk sözü bir genç Çinli aldı. Atalarının yaşadığı inançlar aleminden şöyle bir hulasa yaptı: — İnsanlarla tanrılar birbirlerinden ayrılamazlar. Bizde Budha, hem bir ruh, hem duyan ve yaşayan bir insandır. İnsan, kainatı dolduran ruhun bir parçasıdır ve onunla birdir. Filozof Huang-Fu bunu böyle anlatır. Filozof Hui-Meng’e göre Atmam, Brahman’dır. Yani külli ruh bile bu ruhun bir parçasını taşıyan insan aynı şeydir. İnsan, Allahın bir parçasıdır. Hintliler meseleyi başka türlü koyuyorlardı: — Hayat hakkındaki bilgiler bizde Maya, yani illüzyon olarak kabul edilir. Asıl Tanrı ise, bir hikmettir ki, Bitkinin kökü gibi maddenin içinde saklıdır... Tantra-tatva metinlerinin tarifi budur. Bir Japon kızı da Zen budizminin telakkisini şöyle topladı: — Zen budizminin üçüncü patryarhına göre Tanrı vardır. Birdir. Bir olan her şeye şaridir. Yani, her şeyde vardır. Her şey bir olanda mündemiçtir. Yani, bir olanda toplanmıştır. Bir Baltık Almanı, Hıristiyanlıktaki Tanrı telakkisiyle, budizm patriyarhının sözleri arasında benzerlik buldu ve St. Bernard’ın şu cümlesini nakletti: — Tanrı, mahiyeti itibariyle her şeyde vardır, mündemiçtir. Ve o, ancak sevgi yoluyle idrak edilebilir. Bana bir şey sorulmadı. Ama eğer sorulacak olsaydı, ben de bu söylenenlerin hepsine katılırdım... Hoca nihayet söze başladı. Yoğuracağı hamurun bütün malzemesini tezgâha koyan bir ustanın sükunetiyle çalışıyordu: — Kadim ilahların tarihi, insanların tarihinin bir parçasıdır.Asur tanrıları, Mısır tanrıları, Etilerin, Yunanlıların tanrıları diyoruz. Bunlar, Asurlar, Mısırlılar, Etiler ve Yunanlılarla beraber doğdular, beraber yaşadılar, geliştiler ve sonra onlarla beraber tarihe karıştılar. Evet, ilahlar da doğarlar, gelişirler. Şekil değiştirirler, hatta ölürler. Yerlerine yenileri gelir. Ömürleri sona eren veya, örneğin eski Mısır’daki Amon ve Aton mücadelesinde olduğu gibi, tahtından indirilen tanrılarla onların yerlerini alan yeni kudretler arasında, çekişmeler, kavgalar, kanlı savaşlar cereyan eder. Bu savaşlar, bazen küçük kabileler, bazen kavimler, hatta bazen, bilinen dünya çapında bir mahiyet alır. Bu savaşlarda ilkel insan, ilahını tıpkı bir sancak gibi mızrağının ucuna takmıştır. Hangi taraf yenilirse, o tarafın mızrağı yere düşer ve galiplerin ayakları altında ezilir. Bu sefer o kudretin boş kalan tahtına, galiplerin mızrağı dikilir... Bir mızrağın insan tarafından yapılışı ve o mızrağın gönderine gene insan işi olan renk renk bayrakların çekilişi gibi , iptidai insanın ilahları da devir devir ve yer yer hükümlerini sürerler ve sonra ömürlerini tamamlayarak sahneden çekilirler... Hoca tahlillerini daha da genişletti. Ormanlarda yaşayan ilk Fin, Cermen kabilelerinden, zencilerden, Mayalardan, Inkalardan Kızılderililerden, Hint, Tibet, Polenezya tanrılarından bahsetti... O günler, Hıristiyanların dini bayram günleriydi. Parti, bütün memlekette geniş bir din aleyhtarlığı mücadelesine girişmişti. Bu mücadele, Allahı inkar eden ve daha ziyade de genç yaşta olanları içine alan bir teşkilat tarafından yürütülüyordu. Bundan başka bir de «Yaşayan Kilise» ismini taşıyan bir teşkilat vardı ki, bu teşkilatın mensupları, Rus kilisesinden itizal eden, yani bazı din konularında ona karşı çıkan bir kısım papazlardı. Fakat Rus Ortodoksluğu her şeye rağmen henüz ayaktaydı...
·
62 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.