Böylece Gediksavaşları Efsanesi'nin ilk kitabını yarıda bırakmamak için süren on günlük bir-kenara- koy -da- dinlen mücadelesinden sonra artık kitabı okuyamayacağımı anlamış bulunarak bu kitabı da yarım bıraktığım kitaplar mezarlığına gömüyorum.
Hayır; suçlu, yazar değil. Suçlu ancak olaya 35 sene kadar geç kalmış olan ben olabilirim, çünkü enid blyton okuduğum dönemlerde bu kitap çıkmış olsaydı ve ben de okumuş olsaydım şu anda belki de gediksavaşları efsanesi çocukluk anılarımdan birisi olacaktı, belki zeze gibi pug'ı da severek hatırlayacaktım- ama hayır, böyle olmadı. Hareket edemeyen, var olamayan, kıpırdayamayan karakterleri ile Pug, tomas ve diğerleri benim için olsa olsa kurulamamış bir dünyanın yaşayamayan üyeleri. Ve bu dünya nasıl da Krynn dünyasına benziyor! Birinci kitabında yeni bir dünyaya dahil olacağımı hissederek o serinin ilk kitabını okumuş ama ikinci kitapta artık tökezlemiştim. Neden böyle oluyor? Ama Drizzt serisinin ilk üç kitabı etkilemişti, hâlâ severek hatırlıyorum. Denk düşmek gerekiyor galiba.
Fantastik kitapları sevsem de galiba Ursula K. Le Guin'in Yerdeniz dünyasındaki gibi bir şey yakalamak zor. belki de ihtiyacım olan daha güzel kurulmuş, daha etkileyici bir gerçeklik hissi de veren fantastik dünyalar. Örneğin Anne Rice'ın Vampirle Görüşmesi sadece iyi bir fantastik dünya olmakla kalmıyor, çok iyi bir edebiyat örneği de bir yandan. İşte böyle şeyler olabilse...
Ya da yaşlanmanın getirdiği çeşitli huysuzluklardan birisi de bu tür şeylerdir: türlü türlü kaprisler, okumama arzusu, hemen bitsin arzusu, dur diğerine başlayayım doymazlığı. Bazen komple okumayı bıraksam mı diyorum.
Ya da aramaya devam...sırada Ravenloft'un dünyası var. Tutarsa akar gider...tutmazsa çıtayı nereye dek düşüreceğimi ben de merak ediyorum...