Sanatçıların, sanatları dışında bir efendi tanımayı yadsıyarak kentsoylu istemden kurtuldukları sembolist devrim, piyasanın yok olması sonucunu doğurmuştur. Aslında, sanatsal etkinliğin anlamı ve işlevine egemen olma yolundaki kavgada, sanatçılar, aynı zamanda potansiyel müşteri niteliğini de ortadan kaldırdıkları “kentsoylu” karşısında Bir başarı sağlayamamıştır.
Flaubert ile birlikte, “bir sanat yapıtının [...] değerini saptamanın olanaksızlığını, ticari değerinin söz konusu olmadığını, değerinin parayla ölçülemeyeceğini”, bir fiyatının olmadığını, daha açık bir deyişle sıradan ekonominin sıradan mantığına yabancı olduğunu öne sürdükleri sırada, gerçekten ticari değerinin bulunmadığının, piyasasının olmadığının ayrımına varırlar. Aynı anda iki anlama çekilebilen Flaubert’in tümcesinin karışıklığı, sanatçıların uygulayıma koydukları ve kurtulamadıkları bu korkunç düzeneği görmeye zorlar: Erdemli görünmek için yapmak zorunda oldukları şeyi kendi kendilerine icat ederek zoraki namuslu olma kuşkusundan yakalarını sıyıramazlar.