Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

366 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
29 saatte okudu
Yaşamın Kökeni (!): Lebensborn
“Onları duyabilirsin. Bebeklerini alıp götürdüklerinde çığlıklar atarlar. Doğum koğuşundan tek bir ses bile duyulmaz. Halbuki en gürültülü yer orası olmalı. Ama feryatları daha sonra duyuyorsun—onları kucağına alma hatasına düşenlerin feryatlarını. Vücutlarından bir şey kopardıklarını sanırsın.” Birinci Dünya Savaşın'dan sonra Almanya'da doğum oranı son derece düşmüş, erkek nüfusu önemli ölçüde azalmaya başlamıştı. Buna rağmen, başa geçen Hitler 1939'da Polonya'ya savaş ilan ederek İkinci Dünya Savaşı'nı başlattı. Erkek subayların çoğalabilmesi amacıyla Heinrich Himmler, Almanya' nın ve işgal ülkelerinin dört bir yanına "Lebensborn" (Yaşamın kökeni, yaşamın kaynağı) adı verilen doğumevleri kurdu. Bu organizasyon 3 aşamadan meydana geliyordu: 1.AŞAMA: "Irk bakımından değerli olan (mavi göz, beyaz ten, sarı saç)" tüm kadınları, evli olsunlar ya da olmasınlar, mümkün olduğunca çok çocuk yapmaya teşvik etmek bahanesiyle yoğun bir halkla ilişkiler kampanyası oluşturuldu. 15 yaşındaki gencecik fanatik Alman kızlarının, ülkelerine yeni vatandaşlar ve geleceğin askerlerini hediye etme ülküsüyle Alman subaylarla ilişkiye girmelerini normalleştirme süreci başladı. Almanya'nın her yerinde Yahudilere ait evlere, malikanelere el konulup buralar doğum evlerine dönüştürüldü. 2.AŞAMA: Bu organizasyonun sadece Almanya ile sınırlı kalmayıp işgal edilmiş ülkelere de yayılmasının planlaması yapıldı. Subaylar tarafından hamile bırakılmış farklı milletlerden olan kızların bebeklerini doğurabilecekleri yerlerde de doğum evleri kuruldu. Bebekler doğduklarında Alman vatandaşı kabul edilip ona göre yetiştiriliyorlardı. 3.AŞAMA: Son olarak Doğu'da işgal edilmiş ülkelerdeki çocukların toplu olarak kaçırılması planlandı—yalnızca Polonya'dan 200.000'i aşkın çocuk kaçırıldı. Bu çocukların büyük çoğunluğu savaştan sonra ailelerine asla iade edilmedi. Lebensborn evlerinde doğum yapan ve savaş bitince çocuklarını bulmaya çalışan anneler başarısız oldular; kayıtlar kasıtlı olarak gizli tutulmuş ve çoğu imha edilmişti. İşgal altındaki ülkelerde bu çocuklar, kendilerine hamile kalınmanın utancını taşıdılar, ihmal ve tacize uğradılar. Çoğu otistik olarak büyüdü ya da zihinsel özürlü olarak nitelendirilerek akıl hastanelerine kapatıldılar. Günümüzde bile, yaşlı birer yetişkin olan bu bireylerde aşırı boyutlara varan depresyon, alkolizm ve intihar olayları görülmektedir. Avrupa'nın dört bir yanında Lebensborn deneyiminin yarattığı trajediden etkilenen kadın ve çocukların haddi hesabı yoktur. Buna rağmen İkinci Dünya Savaşı'nın gerçek yüzü hakkında en az bilinen konulardan biridir. Yarı Yahudi olan Cyrla, Polonya vatandaşıdır. 19 yaşında, hamile haliyle ölen kuzeninin kimliğine bürünerek Hollanda'dan Almanya'nın Münih kentindeki Nijmegen Lebensborn'una götürülür. Burada 9 ay geçirir. 9 aylık süreçte en güzel yemeklerle beslenip bir kuş sütü eksik sofralara oturduğu için, düşünebilirsiniz ki savaşın arka planında kalan umursamaz, şımarık bir kız. Fakat annesi o küçükken ölmüş, babası Yahudi olan bir kız bu. O dönemlerde Yahudi olmasa bile, kocası Yahudi olduğu için türlü işkenceler yapılan kamplara götürülen kadınların haberlerinin gelmesi sıradışı bir olgu değildi. Bu bile oldukça önemsenirken yarı Yahudi olan bir kıza mı dokunulmasın? Komik (!). Her neyse, kuzeni hamile olduğunu kabullenemeyerek kendi rahmini şişleyerek ölmüş, teyzesi ve eniştesi kayıp olan bir kız. Babasının da hangi kampta eziyet edilerek öldüğü meçhul... Aynı zamanda iğrenç bir Alman askeri tarafından tecavüze uğramış. Savaşın arka, karanlıkta kalan yüzü. Çok da abartılacak bir yanı yokmuş değil mi? Karl, Isaak, Anneke, Neve, Leona, Klaas, Eva, Corrie, Ilse, Erika, Lina... Bu karakterlerle ilgili söylenecek çok şey var. Ancak yazarın bunu başarabildiğini sanmıyorum. Her biri arasındaki bağlantıyı çok iyi vermiş ama bir sonuca bağlayamamış gibi geldi ne yazık ki. Ucu açık kalan öyle çok şey vardı ki... Hepsinin başına gelenleri duymak, öğrenmek isterdim. Fakat savaş da böyle değil mi? Arkanda dünyalar kadar anı bırakır, bir anda sevdiklerine birkaç cümle dahi edemeden ölüverirsin. Bu yüzden yazarı bağışlıyorum. “Onların beni en korkutan yanları nedir, biliyor musun? Ne kadar ileriyi düşündükleri. Bebekler, Nazilerin gözünde bebek değil, Cyrla. Onlar birer kaynak.” Ne oldu o kaynaklara? Savaş bitti. Ülke açlıktan, sefaletten kırıldı. Bir şekilde toparlanıldı. Devlet kalkınma sürecindeyken nüfus gücüne ihtiyaç duyulmadığı anlaşıldı. Dünya değişti. Gözler kapandı. Karanlık.
Düşmanımın Beşiği
Düşmanımın BeşiğiSara Young · Bilge Kültür Sanat · 200941 okunma
··
712 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.