Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Forbes Cinayetleri
Forbes Cinayetleri
Yazar
Mehmet Anıl
Mehmet Anıl
, aileyi, daha da özel olarak baba-evlat ilişkisini o kadar güçlü cümlelerle anlatıyor ki; böyle bir mecrada bunun yazılmadan, belki de kaybolup gitmesine gönlüm razı olmadı. Kitabın çeşitli sayfalarından bir aile derlemesi: "Hastalığım boyunca babam yanımdan hiç ayrılmadı Hâkim. Emin değilim ama Sadık'ı da birkaç defa gördüm galiba, bir kez de Uğur'u... Ne zaman gözümü açsam, babamı başucumda oturmuş, endişeli gözlerle bakarken buluyordum. Herhalde hiç uyumuyordu. Hastalığın başlangıcında yazıp eline verdiğim tedaviyi harfiyen uyguladığından kuşkum yok, onu suçlayamam. Kaşık kaşık su içiriyor, terli çamaşırlarımı değiştirip sabunlu bezle bütün vücudumu siliyordu. O zaman ailenin ne demek olduğunu anladım." "Ölümüne dek "bir kez" dışında babama hep iyi davrandım ve hiç kızmadım Hâkim. Umarım bu kadar zaman yeterli olmuştur. Nur içinde yatsın... Yazıyor musun kızım?" "Bir sabah postacının bıraktığı ilaç tanıtım zarflarını açarken görünce ağzıma geleni sıraladım. Oysa yıllardır özel mektuplar dışında bütün zarfları açar, bana kolaylık olsun diye muayenehanedeki masamın üzerindeki evrak sepetine koyardı. Bunu yapmasını ben istemiştim. Ahmakça bir şımarıklıkla; 'Her şeyime burnunuzu sokmanızdan bıktım artık baba," dedim, "pijamayla sokağa çıkmanızdan, çöp karıştırmanızdan, beni utandırmanızdan usandım," dedim, "sizin ve küçük oğlunuz yüzünden ezik kaldım," dedim, "hastalıklı bir çocukluk geçirdiği için Sadık'ı hep kayırdınız," dedim.. Babamın yaşlı bir adam olduğunu ilk kez o an fark ettim. Dudakları titredi, gözleri doldu ve cevap vermeden odasına gitti... Ertesi sabah hiçbir şey olmamış gibi kahvaltımı hazırladı, ara kapıdan muayenehaneye geçerken adeti olduğu üzere, "Hayırlı kazançlar evladım." dedi ve Hâkim, daha fazla üzülmeyeyim diye diye zarfları açmaya devam etti. Bir sonraki pazartesi günü öğleden önceki son muayene sırasında dışarıda patırtı koptu. İnsanlar koşuşuyor, kadının biri avaz avaz bağırıyordu. Hastayı aynada bırakıp hırsla dışarı koştum. Ön bahçeye varıp toplanan kalabalığı yardığımda babamı gördüm. Yer karolarının üzerine uzanmış yatıyordu. Üzerinde ütülü bir gömlek ve yeni aldığım kravat vardı. Muayene etmeye gerek bile duymadım. Ayakta öylece kalakaldım. İlk iş gözlerine baktım Hâkim. Hiçbir küskünlük ifadesi yoktu. Babacığıma sarılıp kucakladım, kokladım, öptüm, öptüm, öptüm... Babam, kışın giyilen yünlü çamaşır gibiymiş Hâkim, hayatımdaki önemini ancak yokluğunda anladım. Ve hep üşüdüm..." "Annem, kokusu sindiği için kendi ördüğü eski yün atkısını aldı. 'Kal' dememi bekliyordu, ama demedim. Saat ona doğru gittiklerinde beni durduracak hiçbir engel kalmamıştı. Arkalarından kapıyı kapattım ve şişeyi sakladığım yerden çıkarıp içmeye başladım. Bir alışkanlık olarak düşler kendiliğinden akmaya başladı. Ama daha önce şunu anladım: Babam son zamanlarında çöp bidonlarını karıştırmıyor, boş içki şişelerini sayıyordu."
·
118 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.