İncelemeye, en son söylenecek cümleyle başlamak istiyorum; “Tarık Tufan’ın son eseri Geç Kalan’a geç kalmayın.”
Herkesin farklı bir yerinden ıslandığı hüzün yağmurundan çıkıp geliyor bu kitap. Ama öyle üstten bakan, bunca dert varken bu da dert mi dedirten cinsten değil. İnsanın suretinin neler gizlediğini anlamak için, aslında kendinizle yüzleşmek için bu kitabı okumalısınız.
Bir aşkın gizlediklerini, günlük tabirle gel gitlerini, insanın kendine dahi sustuklarını okuyacaksınız. Sizi bilmem ama benim tepkim “Nasıl?” oldu.
Nasıl oluyor da Tarık Tufan içimizi bu denli okuyabiliyor? Nasıl oluyor da kendimize bile söylemeye cesaret edemediklerimizi yüzümüze vuruyor? Sevdamızı da nefretimizi de, varlığımızı da yokluğumuzu da, Ümitlerimizi de korkularımızı da, saygımızı da sövgümüzü de, imanımızı ve sorgumuzu da...
Aslında cevap basit. Biz okuyoruz bu kitabı. Konuşmak isteyip de konuşamayan, kelimelerine cümle bulamayan, sesine yankı arayan biz okuyoruz.
Herkesin bir Füruzan’ı var elinden tuttuğu.