Bu kitabı 3. okumamda kısa da olsa bir inceleme yazmak istedim. Grigoriy Petrov kitapseverlerin, Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabıyla tanıdığı idealist bir yazardır. Kitabın ismiyle ve kapağıyla değerlendirenler soğuk bir Rus kasabasında geçen sıkıcı bir hikaye okuyacaklarını sanabilirler. Sanabilirler diyorum çünkü bu kitap üstüne konuştuğum kitabı okumamış birkaç kişiden bu yorumları duydum. Ne yazık ki onlar Beyaz Zambaklar Ülkesinde’yi de okumamıştı.
Bugünlerden şikayet eden, karamsarlığa düşen, nasıl sorusunu sorup cevabı aramaya mecali olmayanların bu kitabı okumasını tavsiye ediyorum. Çünküsünü ben açıklamadan kitaptan bir pasajın açıklayacağını düşünüyorum.
“Neyi satın almıyoruz söyleyin? Kendi başımıza ne üretiyoruz? Kurşun kalem, iğne, iplik, düğmeler - onları da yabancılardan alıyoruz. Söylemekten utanıyorum, ancak yabancıların düğmeleri olmasaydı, kıyafetlerimizi giyemezdik. Yabancı mendiller olmasaydı, kıyafetlerimizi giyemezdik. Yabancı kaşıklar, çatallar, bıçaklar olmasaydı neyle yemek yiyecektik. Kendimize ait hiçbir şeyimiz Yok. Her şey yurtdışından ithal ediliyor. Her şey pahalı. Ödeyemezsek kredi çekiyoruz. Bir yandan bir pahalılıktan şikayet ediyoruz, bir yandan övünüyoruz.
Güya bizim toprağımız en verimlisi, en büyüğü. Güya her şeye sahibiz. Aynı şey halk için de geçerli. Milyonlar, on milyonlar, yüz milyonlar okuma yazma bilmiyor. Zihinsel olarak körler. Yüz milyonluk halk, gözleri henüz açık olmayan kör bir köpek yavrusu gibi. Hem de bir, iki hafta değil, yüz, beş yüz, bin yıl boyunca kapalı. Ne korkutucu!
...”
İncelemeye devam etmeye gerek yok bence. Ne dersiniz?