“Bu çatışmalarda çarpışan askerler ilk kez savaşan yedeklerdi. İşçilerden daha iyi beslenmişlerdi, ama onlara işçi gömleği ya da işçilere de üniforma giydirilseydi, çatışanları ayırt etmek mümkün olamayacaktı; aynı sınıftan oldukları için öylesine benziyorlardı birbirlerine. Gerçekten, üniformaları ve silahları olmasa genç askerler de birbirleriyle kanlı bir kavgaya girişirlerdi.
Ayrıca hepsinin aynı dili konuştuklarını da unutmamak gerekir, hepsi aynı aşağı İngilizceyi
konuşuyorlardı. Birbirlerine aynı küfürleri ediyorlardı. Askerin birinin elindeki silahı bir işçi eline alıp salladığında, demir dövmeye alışık kollarında silah, askerinkinde olduğundan değişik durmuyordu. İşçiler belki savaş konusunda bu askerler gibi eğitilmemişlerdi ama, analarından emdikleri süt kendilerini korumadıklarında aç kalacakları bilincini yerleştirmişti kafalarına. Askerler de yine analarının sütünden, kendilerine boşa ücret verilmediğini öğrenmişlerdi. Böylece, yoksulluk, hastalık, açlık gibi şehirlerin kendilerine sunduğu ve memleketlerinin kendilerini tehdit ettiği ortak düşmanla savaşırcasına birbirleriyle de savaşıyorlardı.”