Gönderi

Hayal ediyorum. Gözlerimi kapıyorum, şehrin baş aşağı döndüğünü görüyorum. Bir başka gözün uyanmasıyla uyarılıyor ruhum. Bir başka gözle şehrin baş aşağı döndüğünü görüyorum. Yağmur olup yeryüzünden gökyüzüne yağıyor kutsal insanlığımız. Bereketin kalbine giden yoldan geçiliyor. Bulutlar idam ediliyor ve gökyüzü tenlere boyanıyor. Gökyüzü verdiğini bir intikam çekimiyle geri alıyor. Göğün hasadıyla anlıyorum özgürlüğün ölümün en büyük dostu olduğunu. Ruhumuza ekilmiş intikam tohumlarını besleyip büyütüyoruz. Damızlık ruhlarımızı kullanıp bir kenara atma aklını hayallerimize hibe eden, bu hibenin güler yüzünü okşayan bizim yeraltı arzularımızdan başka nedir? Ah, insan kabuk! Gözlerimi kapıyorum ve aydınlanıyor dünya. O vakit tensel bir savaş patlak veriyor. Düşmanın bir ayna olup gözbebeklerini öldürmesiyle harlanıyor nefret! Kimse bir başka insanda kendini bulamıyor, kimse kendini bir başka insandan beklemiyor. Baş aşağı dönen dünyanın damızlık ruhları tensel bir dilden şarkı söylemeye başlıyorlar. Dinliyorum. Tepetaklak sesler, kokular ve hisler; her şeyi doğuran bizden ayrık hisseden bizleriz. Ekilen ve biçilen biz! Dünyanın başı tekrar dönüyor. Hayalim diniyor. Beni öldürmeyen şey... Öyle bir şey yok. Her şey beni öldürür. Hem de büyük bir zevkle yapar bunu. Nefretle ve onun büyük kardeşi aşkla, her şey öldürür beni! Bu hayatta ne varsa, tanıdığım ve tanımadığım yanlarıyla, her şey, her şey ama her şey hem de bana hiç dokunmadan öldürür beni. Anlatmak ve susmak da, bunları yazmak da öldürür beni. Bense batan güneşi izler gibi izlerim her şeyin beni öldürmesini. Canım yavaş yavaş alınır. Huzurun boğazı daralır. Nefesler sayılır. Damağıma eşsiz, hoş, nahoş bir tat uğrar; insana ölümün verdiği tadı başka hiçbir şey veremez!
Hep Böyle Mi Bu
Hep Böyle Mi Bu
·
75 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.