Gönderi

Uzun süredir verimli şekilde okuyamıyorum. Okuyamadığım gibi yazamıyorum da. Hayatımda pek çok şeyin değiştiği yıllardayım. Bunların pek çoğu olumsuz, çok azı tüm bu olumsuzluklara boşver diyeceğim kadar güzel şeyler. Savaşmaya çalıştığım her şeye bir müddet esir düşüyorum. Sanırım yine böyle bir dönemden geçiyorum. Bir saat öncesinde her şey, herkes çok sevimli geliyorken, bir saat sonra tam tersini hissediyorum. Bir saat önce yaşama sıkı sıkı bağlıyken bir saat sonra yaşadığım hayattan sıkıntı duyuyorum. İçime çöreklenmiş şeyler içimi kemiriyor ama inadına bir değişmek isteğini de beraberinde içimde duyuyorum. Değişiyorum. Bir sene önceki ben değilim.Bir sene sonraki ben de şimdikinden farklı olacak. Benimle değişen bir çevre ve bir dünya var. Kendi değişimimle beraber bana yakın olanların değişimine alışmam, bunu kabul etmem bazen beni yoruyor. Değişimlerden kastettiğim yalnızca davranışsal boyutta değil; ölümler, hastalıklar, arkadaşlıklar, aile, eğitim, iş benzer bir çok şey. Öyle ki çocukken annemin yaptığı mercimek çorbalarının kokusu, mütemadiyen arkadaşlarımla bisiklet sürdüğüm, akşamları serin, gelincik ve karagöz çiçeği kokulu, uzun yaz günlerini de özlüyorum. Tırmandığım meyve ağaçlarını, çiçekli kot pantolonumu, kırmızı sincaplı çoraplarımı (çünkü hep onları giymek isterdim) lunaparkta bindiğimiz çarpışan arabaları, babamla kapladığımız okul kitaplarımı, birinci sınıftaki fişleri, abaküsleri, gerek görülmeyip bana alınmayan ama hep içimde kalan fasülyeleri, dayımın bıyıklarını, her şeyi, hepsini çok ama çok özlüyorum. Bugünden aynı tadı almıyor muyum, bugünlerin tadı artık yok mu oldu, ağzımın tadı mı kaçtı, yoksa çocukken her şey çok mu muhteşemdi bilmiyorum. Günlük hengamelerin, gelecek kaygılarının, kinlerin, öfkelerin, sevgisizliklerin, hırsların arasında kaybolup giden çocukça neşelerim, geri gelin, sizi çok özledim...
·
98 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.