İlk (Tanrı) -varlık ve kemalinin bolluğu sebebiyle- alemdeki bütün varlık nizamını, irade ve ihtiyarından tamamen bağımsız olarak tabii zorunlulukla meydana getirir. Alem, Yüce Varlık’ın kemaline hiçbir şey katmaz ve onu herhangi bir gaye bakımından tayin etmez, tersine, onun sınırsız cömertliğinin kendiliğinden faaliyetinin neticesidir. Esasen bu taşma vetiresinde, İlk hiçbir suretle büyük yaratıcı niyetlerinin icra edilebileceği aracı hareket, araz ve alete muhtaç değildir. Diğer yandan, ne de, dahili ve harici bir engel bu ebedi prosesin yayılışını durdurabilir.
İlk Varlık’tan ilk sudûr eden, ilk Varlığı ve kendini özünü idrak edebilen ilk akıl’dır. İlk varlığı idraki sebebiyle ikinci akıl meydana gelir, kendi özünü akletmesi sebebiyle en uzak gök (birinci sema) meydana gelir. Sonra ikinci akıl ilk varlığı idrak eder ve bundan üçüncü akıl meydana gelir, kendi özünü düşünmesi ile de sabit yıldızlar göğü meydana gelir. Bu sudur vetiresi birbiri ardınca dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu ve onuncu akıllar ve sırasıyla, onlara tekabül eden ... ve Ay küreleri meydana gelinceye kadar sürer.
Unsurlar önce, çok karmaşık olmayan birbirine zıt cişsmelr meydana getirmek üzere karışırlar. Ve bu cisimler sıra ile, biri diğeri ile ve aynı zamanda unsurlarla, aktif ve pasif fakültelere sahip daha karmaşık cisimler sınıfı meydana getirmek için ikinci kez karışırlar. Semavi cisimlerin hareketlerine bağlı olan bu karışma süreci ay-altı alemde daha yüksek ve daha karmaşık varlıklar meydana getirmek üzere, son karışma neticesi olan insan ortaya çıkıncaya kadar devam eder.
*Atlayarak alıntılandım.