Gönderi

sana ve bana dair konuşmalar / ş. çobanoğlu kendimi bir silik cümle gibi hissettiğim kıyısız akşamlarda, hüzün kalbimin en içine doğru çekilip bağdaş kurarak oturur. bu durgun mevsim sürerken beni rahatsız eden tek şeyin; kendi ruhları acı çekmesine karşın, hiçbir şey yokmuş gibi bana kalabalıklaşmış bir ağızla gelenler olduğunu anladım. yine de olabilecek bütün mümkünlerin kıyısında bir yerde umut besliyorum; sadece biraz daha düzgün bireyler olarak kendini yetiştirmeye çalışan insanlar arasında olmak için, sadelik ve tasarrufa meyilli kalpler arasında nefes alabilmek için. ayıplayabileceğim tek kişinin kendim olmasını, bir ıhlamur çiçeğini de kendimin ekmesini istiyorum. bir uçurtmayı da ben uçurayım maviliklere. neyi, ne zaman bir uçuruma sürecek kadar aptallaştığımı hissetsem, uçurumun uçurumdan düşebilecek her şeyden kötü olduğunu anlayıp kendimle günlerce, saatlerce hiç rahatsız edilmeden muhasebe edebileceğim pembe günlere çaput bağlamayı da istemiyorum. beni anlayan insanlarla beraber de kendimi muhasebe edebilirim, daha iyi olabilirim erdemlik adına. gömülü bir tekliğe sıkışıp kalmayı hangi insan ister ki? yine de yalnızlığın biricik odasında, taşlaşmış kalabalığı dışarıdan izlemek adına çok şeyden feragat etmem gerektiğini de biliyorum. bunun için kalbimin gözeneklerinden sızan umut damlalarını, içimde, gelecekte yaşamımın üzerine eriyecek bir sarnıcına çevirmek gerekeceğini zamanla anlayacağım. kayısıları kurutmayı bildiğim, vişne reçellerini raflara dizmesini öğrendiğim, kuşlardan önce uyandığım ve çocuklarla oyun oynamanın ne olduğunu anladığım zamanlarda yaşamayı öğrenmiş olduğumu anlayacağım. hep kendi içine bağıran birisiyim. bu yüzden yapma arzulardan örülü hayatlardan kaçmak istiyorum. herkes güldü diye, gülmemin zorunluymuş gibi hissettirilmediği bir yere gitmek istiyorum.
·
115 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.