Öncelikle Thoreau’ya, Christopher McCandless’a, Cherly Strayed’a, Bearly Grylls’e, Serdar Kılıç’a selam olsun. Akabinde tüm doğa severlere. Ağaçlar’dan bahsetmeden önce birinci uyarım, eğer ağaçları, bütün olarak doğayı seviyorsanız – sevmek kelimesi; görmek, fark etmek, hissetmek, incelemek, irdelemek, vakit geçirmek gibi çaba gerektiren faaliyetler bütününü kapsamaktadır – bu kitabı okumanızdır. Sevmek de ciddi bir iştir bilirsiniz. Ciddiyseniz, okuyunuz. Aksi takdirde sizin için sıkıcı bir okuma serüveni olabilir. …. Tarih 19 Kasım 2021, şu notları düşmüştüm günüme: “İnkaya Çınarı ile dün, akşam saatlerinde tanıştık; zaman az geldi bize, birbirimize doyamadık; tuttuk, bir de kahvaltı için sözleştik. Çünkü yeniden görüşmeyi çok istedik. 600 yıldır hayatta olan ve halen yapraklarını mevsimlerin rengine göre dans ettirmeyi başarabilen bu Koca Çınar’la otururken, zaman hiç bitmesin istedik. Ona sürekli hayranlıkla bakıyordum ve o da gülümsüyordu. Belli ki benim hayal ettiğimden fazlasını biliyordu. Beraber orada öylece otursak, günlerce; o da anlatsa tüm gördüklerini, duyduklarını… Ne çok arzu ettik. Yani deme o ki, Koca İnkaya ile birbirimizi çok sevdik. Vedalaşmadan önce bir hatır kahvesi içmeyi de ihmal etmedik. Bana kendinden, sararmış bir yaprağını hediye de etti üstelik. ‘Bunu gökyüzüne her uzattığında, beni bulacaksın karşında.’ Diyerek. ‘Tekrar görüşeceğimiz güne dek, yapraklarına iyi bak.’ dedim ben de. ‘Seni yeniden dans ederken görmeyi çok isterim.’ “ … Evet evet, çok sevdim onu. Bursa’ya giderseniz mutlaka görün İnkaya Çınarı’nı, onunla bir kahve için. Selamımı da iletin ona. O ve daha niceleri… Genel olarak tabiat ağacıyla, böceğiyle, deresiyle, rengiyle çok çekici gelmiştir bana. Bir süreden sonra, yani gerçek anlamda sevdikten sonra, gözünüze yansıyan o kadar çok güzellik oluyor ki doğada, artık sürekli bunları görür ve görmek ister hale geliyorsunuz. Ama dediğim gibi, sevgisiz pek görülmez bana kalırsa. Yani, bir gün bir bulutla karşılaşıyorum, onu görmediğine şaşıyor altından defalarca geçmiş olan insanlar. Yani, gün doğumunda kuşların senfonisinden bahsediyorum, ne güzelmiş diyor her gün doğumunu kaçıran kişiler. Yani, saatlerce yürüyüp şöyle bir manzaraya vardım diyorum, keşke ben de görsem diyor hayatında pek az adım atmış seyirciler. Yani, sevmek lazım diyorum, sevmek. ... Gelelim kitaba. Kitap aslında 20 ciltlik bir eserden derleme hikâyeleri içeriyormuş. Bunu öğrendiğim iyi oldu. Dili oldukça anlaşılır, basit. Anlatımı lirik. Kısa metinler bir çırpıda okunuyor. Çantada keklik kitabı (Çantada taşınabilir kitaplar kategorisine verdiğim tanımlama ifadesidir.). Doğa deyince aklıma yakın zamanda tanıştığım Henry geliyor. İster istemez bir kıyasa gidiyorum: Henry David kadar keyifle okumadım fakat sıkılmadım da. Yazar içinde ağaçlardan bahsediyor ama nasıl bir bahsediş! Onlar ağaç değil adeta sevgilisi, çocuğu, annesi, dostu, kardeşi ve her metinden sonra bir de şiir ekliyor Hesse. Sayfalar arasında bir de çizimlere rastlıyorsunuz, okumaya katkı sağlıyor bu çizimlerle karşılaşması. En çok aklımda yer eden kısım, yerleşik hayatta yaşayan kişi ile gezgine atfettiği özellikler. Evde kalmak mı, yolda olmak mı? Tabii ki Hesse yolda olmayı daha çok kıymetlendiriyor fakat artık yola çıkamayacak durumda olmasından da yakınmıyor. Aramızda kalsın, bana hep içinde bir yol özlemi var gibi hissettirdi. Şşşşş, yakınıyor da olabilir. Bir yere bağlanmadan, geride kaldıkları için hüzün taşımadan, yeni görüşlerin heyecanıyla yaşayan bir gezgin Hesse. Doğanın güzelliğinden, dilinden bahsettiği kadar; doğa biçicilerinden de bahsediyor. Savaşlar, kesilen ağaçlar, evsiz kalan kuşlar… (Savaş sonrası İsviçre’ye yerleşiyor Hesse.) Ardından savaştan sonra yeniden uyanan topraklar, ötekilerden farklı olarak ağaç diken insanlar, yeniden yuva olan ormanlar… Hep bir umut, hep bir geri dönüş var gibi bu kitapta. Peki, ya bir gün..? … Özetle, okunabilir bir kitap, seviyorsanız. Size bir de doğayı barındıran bir izlenecekler listesi bırakıyor ve tavsiyelerinizi de bekliyorum. Kıymetliler: İnto The Wild, Wild, Jungle Book, A Life in Our Planet, The Call of The Wild, Nomandland, Life of Pi. Eight Below. Ek olarak; Togo, Anne With an E, Snow Walker, The Sound of Music, The Way. Yerli bir şeyler eklemek adına Trt Belgesel diyerek kısa, öz bir liste ile sonlandırmış olayım. Keyifli okumalar ve de seyirler.