Hep sevmişimdir aslında tarih ile iç içe geçen romanları. Bu romanda ben de gidiverdim eski İstanbul’a. Osmanlı’nın son demlerine, cumhuriyetin ortaya çıkış yıllarına uzanıverdim. Nişantaşılı bir ailenin 1900’lü yıllardan 1980’lere kadar üç kuşak hayatını anlatıyor eserimiz. Sadece aile hayatı yok tabi ki. Osmanlı’nın yıkılışı, Cumhuriyetin kuruluşu, inkılaplar , doğu-batı arasında kalmışlık, insanların kimlik arayışı da bu eserin konularından.
İlk bölümde Cevdet Bey’in yaşadıkları anlatılmış ama kısa tutulmuş bence. Kitabın ismine binaen Cevdet Bey’in hayatına tüm ayrıntılarıyla daha fazla hakim olmamız gerekirken bir zaman atlamasıyla ikinci kuşağa geçilmiş.
İkinci bölüm Cevdey Bey’in oğlu Refik ve ailesinin anlatıldığı bölüm mü bu epey uzun bir bölüm. Bu bölümde özellikle Refik, arkadaşları Ömer ve Muhittin’in gitgelleri ve buhranlarına tanık olacağız. Aslında ben Refik’in buhranlı halleri için bir sebep bulamadım bilmiyorum siz okuyunca ne düşüneceksiniz
Son bölüm ise Refik’in oğlu olan Ahmet Işıkçı’nın hayatına tanık oluyoruz. O da bir kimlik bunalımında ve anlam arayışı içerisinde olarak karşımıza çıkıyor. Kitabın üslubu akıcı ve anlaşılır olsa da bazı konuların gereksiz uzatıldığı, yazarın kendi siyasi ve dini görüşlerinin romana fazlasıyla etki ettiği kanısındayım. Keyifli okumalar