Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

140 syf.
·
Puan vermedi
DENİZ, DENİZ, DENİZ
Toplumlarda öne çıkmış bazı kişilikler ya da gruplar toplumla bağ kurmak için kendilerine göre bazı aletler seçerler. Müzisyenler alet olarak müziği, diktatörler zorbalığı, dinciler dini, siyasetçiler yalanı.... Edebiyatçılar da yazıyı seçer. Bana da en yakın gelen alet de edebiyatçıların aleti, ancak bunları okuyan, anlayan ve daha sonra da ona göre hareket eden bir toplum olması şartıyla.... Yazar ile toplum birbirinden ayrı düşünülemez. Yani bana göre sanat toplum içindir. Toplumun sorunlarını siyasetçilerin yüklenmesi gerekirken biz maalesef böyle bir gereklilikten mahrum olduğumuz için, aydınlara, sanatçılara ve özellikle de yazarlara büyük sorumluluklar yükleniyor bu noktada. Ve bu sorumlulukları yerine getiren yazarların azlığından mıdır bilmiyorum ama eserlerini de severek okuyorum. Bu yüzden Zülfü Livaneli güzel bir örnek bu noktada. Zülfü Livaneli şu an yaşayan Türk yazarlardan, eserlerini hiç sıkılmadan okuduğum ve hemen hemen okuduklarımın hepsini de beğendiğim tek yazar. Çünkü dediğim gibi eserlerinde toplumu ilgilendiren, insanın psikolojisini ele alan hatta ulusal sorunlara da yer veren kalemi güçlü, akıcı bir yazar. Son kitabı olan "Balıkçı ve Oğlu" kitabı öncelikle bir deniz romanı. Kitabın olayları Ege'nin bir kasabasında geçiyor. Bir balıkçının denizde oğlunun kaybolmasi ile başlayıp ancak denizin ona bir oğul vermesiyle gelişip sonlanıyor. Kitabin güzel bir dili var kitabi bitirene kadar da denizle hep içli dışlısınız, bu durum benim gibi denizi, maviliği seven okurlar için ayriyeten kitabın ayicalikli, güzel bir noktası. Kitapta aile ilişkileri gibi ders alınacak noktalara da değiniliyor. Bazı engelli insanlar da geçiyor kitapta. Kekeme engelli bireyler gibi, ancak o bireylere karşı ne kadar da dikkatsiz ve acımasiz olduğumuz, kitabın diğer karakterleri tarafından okuyucunun gözleri önüne seriliyor. Ve kitabı okuduğunuzda denizin, yer yer fesleğen gibi farklı farklı çiçeklerin kokusu çarpıyor burunlarınıza. Denizde yaşayan bir çok yeni balığın ismini öğreniyorsunuz. Bu balıklardan bazıları lezzetli, bazıları pahalı, bazıları zehirli(balon balığı) olan balıklar. Ayriyeten çok yabancı olduğum konular olan balık tutmayla, balıkçılıkla da ilgili farklı farklı terimler de gözünüze çarpıyor kitabı okurken. Tabi okurken sıkmadan, fazla ayrıntıya, terimlere de yer vermeden okumanızı sağlıyor Zülfü Livaneli ve kitabın sade, güzel dili. Kitapta çok fazla toplumsal ve ulusal sorunlara değiniliyor gene okuru sıkmayacak türden. Balık çiftlikleri, maden ocakları, ormanların yıkılıp yerine otel ve işyerleri gibi binaların kurulması, denizlerin sinyatür gibi kimyasal maddelerle zehirlenip kirletilmesi... En önemlisi de göçmen sorunları. O yaşamadığımız ancak televizyonlarda ve yanıbaşımızda olan Afgan, Suriyeli göçmenlerle yine karşılaşıyorsunuz kitapta. Kitap yine Zülfü Livaneli'nin öbür romanları gibi güzel. Okunulacak, okutulacak ve sorgulatacak türden kitap. Kitabın son bölümünde ise Zülfü Livaneli nin bu kitap üzerindeki söyleşisi geçiyor. Bu söyleşiyi Okuduğumda Zülfü Livaneli'nin dilini, mantığını, düşüncelerini kitabından değilde birebir kendi dilinden bir kez daha öğrendim ve bir kez daha hayran oldum bu yaşayan önemli değere. Ve İncelemeyi Zülfü Livaneli'nin çok sevdiğim güzel bir şarkısıyla sonlandırmak istiyorum. Dinlemenizi tavsiye ederim. "Eğil salkım, söğüt eğil bu benimki sevda değil" youtu.be/3HW8vRk-ApY
Balıkçı ve Oğlu
Balıkçı ve OğluZülfü Livaneli · İnkılap Kitabevi · 202126,7bin okunma
··
398 görüntüleme
Furkan okurunun profil resmi
"Düzen Siyasetiyle" "Sınıf Siyasetini" ayır edemediğiniz ve böyle iki ayrı gerçeğin olduğunu fark etmediğiniz sürece, "Düzen Siyasetçileri" siz, onların yalan söylediğini fark ettiğinizi "sanmanıza" rağmen, sizi yalanlarıyla kandırmış olmaya ve fikirlerinizi zehirlemeye devam edecekler. Gerçek şu ki, siz siyasetin yalan olduğunu söylemekle, aslında "Düzen Siyaseti" tarafından çok net bir şekilde yalana inandırılmış, kandırılmışsınız. Şöyle ki yalana inanıp, kandırılmışsınız: "Düzen Siyasetinin" amacı zaten toplumun, bireylerin politik kişiliğe sahip olmalarının önüne geçmektir. Bunu sağlamak için de, tıpkı size yaptıkları gibi, "siyasetçilerin, politik kişiliklerin hep yalan söyleyeceğini, hep aldatıcı olacakları" algısını (yalanını) göstermeye çalışıyorlar, siz de (sizin gibi çoğu kişi de) hemen bu yalanı yutuyor. Burda doğal olarak hemen şu soru ortaya çıkıyor: Peki, siyasetçiler, politikacılar neden kendi yaptıkları işi, kendi çabalarıyla "yalan" niteliğine dönüştürmeye çalışıyorlar? Cevabı ise şu: Onların bu taktiği, "tam bir düzen siyaseti kuralıdır." siyaseti-siyasetçileri "yalanla" bütünleştirecekler ki, toplum, asıl bunların sonunu getirecek olan "Sınıf Siyaseti" gerçeğini göremesin ya da "Sınıf Siyasetini"nin de yalan temelli olduğuna inansın. Tıpkı bir zehrin, başka bir zehre panzehir olması gibi, "Sınıf Siyaseti", "Düzen Siyasetinin" panzehiridir ve onu ortadan kaldırabilecek gücü içinde barındıran tek olgudur. Eğer siz "siyasetin yalanlar üzerinden ve yalan dolu olduğunu" öne sürerseniz, siz "Düzen Siyaseti"nin yalanlarına gözü kapalı inanmış olursunuz. Siyaseti yererken kesinlikle dikkat ve ayırt edilemsi gerekilen nokta, "Sınıf Siyaseti"ni "Düzen Siyaseti"nden net çizgilerle ayırt etmek gerekiyor. " Sınıf Siyaseti", "Düzen Siyaseti"ni (dolayısıyla yalanları) kesin bir şekilde yok etmeyi, ortadan kaldırmayı hedefler. Siz eğer bu çizgiyi görmezseniz, kurunun yanında yaşı, hatta zehri yok edecek panzehiri yok etmiş, silmiş olursunuz. Madem ki siyaseti yalandan ibaret görüyorsunuz, öyleyse kimden ve nasıl ulusal bağımsızlık dinamiklerinin oluşmasını ve güç kazanmasını bekliyorsunuz? Zaten size göre hepsi yalansa, sizin umduğunuz şey de(ulusal bağımsızlık da) yalan, kandırmaca ve geçersiz oluyor, çünkü "ulusal kurtuluşun yolu" mutlak olarak siyaset arenasından (sınıf siysetinin güç kazanmasından geçiyor). Yorumunuz kendi kendini reddeder bir nitelikte; siz hem siyaseti , "Düzen Siyaseti"ne sıkıştırıp (yani yalanlara), hem de bu sıkıştırmanıza rağmen ulusal kurtuluş ya da devrim fikirlerini canlı tutamazsınız, çünkü bunlar aynı yolun yolcularıdırlar. Yolun kendisini reddederseniz, yoldakini yalanlamış, mahkûm etmiş, geçersiz kılmış olursunuz. Umarım siyasetin "tek" olduğu yalanına inanmaktan vazgeçer ve "Sınıf Siyaseti"nin yalanlara panzehir ve çare olduğunu anlamaya çalışırsınız. Gördüğünüz gibi, kitaba dair tek cümle kurmadım. Zaten hem böyle kitapları, hem de böyle yazarları sevmem, çünkü böyle yazarlar da" Sınıf Siyaseti"yle, "Düzen Siyaseti"ni ayırt edemez ve tekleştirir. Böylece okuyucuya idealist hayalperestlikten öte, somutlukta hiçbir şey kazandırmaz.
Miheme okurunun profil resmi
Teşekkür ediyorum yorumunuz için ve çoğunluk öyle olduğu icin böyle bir cümle kurdum ben :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.