Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Yıkılıyor!
Din­le be­ni. De­min bir cüm­len ho­şu­ma git­ti. Bel­ki far­kın­da ol­ma­dan bü­tün bir dev­ri o cüm­le ile izah et­miş olu­yor­sun: “Yı­kı­lı­yor, her şey yı­kı­lı­yor!” Din­le. Ha­ya­tım­da ben bu­nu çok his­set­tim. He­men bü­tün ki­tap­la­rım yal­nız bu cüm­le­yi izah et­mek için­dir. “Te­red­düt!” di­ye ba­ğı­rı­yor­sun. Din­le ve sükûnet­le dü­şün. Kim te­red­düt edi­yor? Şüp­he yok ki, için­de en kuv­vet­li un­sur ola­rak te­red­düt bu­lu­nan bir hikâye var. Bü­yük bir epo­pe. Fa­kat te­red­düt eden kim? Mu­allâ Ha­nım mı? Bu, hâdi­se­yi ba­si­te ir­ca et­mek olur. Ha­ki­kat­te sen de te­red­düt edi­yor­sun; Ro­ma ile İs­tan­bul ara­sın­da, hi­le ile sa­mi­mi­yet ara­sın­da, ölüm­le ha­yat ara­sın­da te­red­düt edi­yor­sun. Son­ra ben ve be­nim ol­du­ğum züm­re de te­red­düt için­de­yiz. Eli­miz­de­ki bu ka­deh­ler ve ge­ce­le­ri­mi­zi dol­du­ran bu çıl­gın­lık­lar ne­dir? Bü­tün sanatkâr de­di­ği­miz sı­nıf ve mü­nev­ver de­dik­le­ri­miz hep te­red­düt ge­çi­ri­yor­lar: İnan­mak­la inkâr ara­sın­da te­red­düt; ferdî ve iç­ti­maî te­ma­yül­ler ara­sın­da te­red­düt; “moi”nın ken­di üs­tü­ne doğ­ru sal­dı­rı­şın­dan baş­ka bir şey ol­ma­yan ken­di ken­di­ni tah­rip aşkıyla, ya­ra­tı­cı hırs­lar ve sev­da­lar ara­sın­da te­red­düt. Bü­tün Av­ru­pa ay­ni te­red­düt için­de: Al­man­ya, Fran­sa ve İn­gil­te­re sağ­la sol ara­sın­da gi­dip ge­li­yor­lar. Millî ve bey­nel­mi­lel cere­yan­lar, dinî lâzühdî ce­re­yan­lar, ka­to­lik iz­di­vaç ve ser­best aşk ce­re­yan­la­rı, ahlâkî ve gay­ri ahlâkî ce­re­yan­lar bü­tün be­şerî ira­de­yi iki­ye bö­lü­yor ve tereddüde dü­şü­rü­yor. Onun için iz­di­vaç­lar aza­lı­yor ve genç­ler te­red­dü­de dü­şü­yor­lar, iz­di­vaç, en azın­dan bir tek şe­ye inan­mak­tır. Bu çıl­gın, bu ku­dur­muş te­red­düt ve şüp­he dev­rin­de sar­sın­tı­yı en çok his­se­den mü­es­se­se iz­di­vaç­tır. Fa­kat şüp­he­ye ve te­red­dü­de lânet sa­vur­ma­dan ev­vel hak­kı­nı ve­re­lim. Zekânın en siv­ri nok­ta­sı şüp­he ve te­red­düt­tür. Bü­tün Rö­ne­sans bir şüp­he­den doğ­du. Bü­tün ye­ni fel­se­fe za­fe­ri­ni Des­car­tes’ın şüp­he­si­ne borç­lu­dur. Fakat mü­cer­ret sa­ha­da zekânın ev­ci­ni işa­ret eden bu şüp­he ve te­red­düt, amelî sa­ha­da ölüm­den baş­ka bir şey de­ğil­dir. O nok­ta­ya ka­dar çık­tık­tan son­ra, in­sa­nın ha­yat ve mü­şah­has dün­ya için­de­ki azamî kıy­me­ti­ne va­ra­bil­mek için, te­red­düt­ten ka­ra­ra geç­me­si­ni bil­mek lâzım­dır. Çün­kü bu, ölüm­le ha­yat ara­sın­da­ki hu­dut­tur. İş­te ben dün­ya­da ve ken­dim­de bu dö­nü­mü his­se­di­yo­rum. Ye­ni bir de­vir do­ğu­yor, şüp­he­siz. Fa­kat bu si­yasî ih­tilâl na­za­ri­ye­le­ri­nin bek­le­dik­le­ri de­vir­ler­den pek fark­lı ola­cak­tır. Sol ce­re­yan­la­rın tah­min et­me­dik­le­ri bir de­vir, “Harp so­nu” dev­re­si ka­pan­dı. Anar­şi­ye, “vi­ce”le­re, şüp­he­ye ve te­red­dü­de pay­dos. Ölmeyeceğiz. Ken­di­ni tah­rip mo­da­sı kalmayacak. Harp so­nu kı­zı ih­ti­yar­la­dı ve şa­kak­la­rın­da mı­sır püs­kü­lü gi­bi ak saç­lar ka­ba­rı­yor. Ne o sa­çak­lı, vi­ran kâşa­ne­le­re si­nen ka­ran­lık ve ah­mak bur­ju­va­zi, ne de 1918-1932 mo­der­niz­mi, ne meh­tap­lı ge­ce­ler­de, şa­to­su­nun par­kın­da­ki ıh­la­mur­lar al­tın­da izi­ni bel­li et­me­den “vi­ce” ya­pan mon­den kız, ne de ka­ba­re­le­rin ar­ka oda­la­rı­na giz­li­ce gi­re­rek ko­ka­in çe­ken mü­nev­ver ha­nım. Ne o, ne sen! Hatta ne de ben di­ye­ce­ğim, fa­kat ben kal­mak is­ti­yo­rum, ye­ni bir kla­si­sizm is­ti­yo­rum, bun­dan an­la­dı­ğım mâ­na büs­bü­tün baş­ka­dır, şim­di­lik do­ğan dün­ya­nın işa­ret­le­ri­ne sükûnet­le ba­kı­yo­rum, mark­sist­ler gi­bi ayak patırtısı ve ku­ru gü­rül­tü yapmak ya­hut da giderayak he­men bir ik­ti­sadî si­ya­set na­za­ri­ye­si, genç ne­sil­le­ri avlayan şöy­le bir sis­tem kur­mak ni­ye­tin­de de­ği­lim. Ona, sa­na ve ken­di­me ve dün­ya­ya ba­kı­yo­rum. “Ye­ni” tah­mi­ni­mi­zin fev­kin­de ola­cak­tır, bu­nun­la be­ra­ber ga­yet sa­de, be­şerî ve klâsik. Her hal­de çok sa­mimî. Yı­kı­lı­yor, her şey yı­kı­lı­yor, di­yo­rum. Yı­kıl­mı­yor, sal­la­nı­yor. Her şey, baş­ka­laş­mak üze­re, ye­rin­de ka­la­cak. Her şey: Ai­le, mil­li­yet duy­gu­su, be­şerî alâka­lar, her şey. Gi­den ne­dir, bi­li­yor mu­sun? Kök­le­ri yur­du­nun top­ra­ğın­dan kop­muş, sa­de­ce millî duy­gu­la­rı­nı kay­bet­miş “de­ra­ci­ne”ler. Pi­er­re Lo­ti’nin “De­senc­han­te”le­ri, An­dre Gi­de’in ve­ya Os­car Wil­de’ın ahlâksız­lık­la­rı, bü­tün o harp­ten ev­vel­ki ve son­ra­ki züp­pe dün­ya ede­bi­ya­tı­nın kah­ra­man­la­rı, bü­tün o hiç bir şe­ye inan­ma­ma­yı bir iba­det ve bir süs ya­pan, spon­ta­ne bir de­ğiş­me­den baş­ka hiç bir şe­yi ha­ki­kat ola­rak ka­bul et­me­yen ve ruh aza­bı­nı “vi­ce” ola­rak ta­şı­yan mü­nev­ver ci­ci bey­ler ve ha­nım­lar, on­la­rın Bod­ler­yen ede­bi­ya­tı ve Ni­çe­en fel­se­fe­si gi­di­yor ve ye­ri­ne Karl Marks’tan büs­bü­tün baş­ka bir in­san ti­pi ge­le­cek­tir. Kim­sin sen? Ben se­nin ve siz­le­rin bi­rer ca­sus ol­ma­nız­dan şüp­he edi­yo­rum. Çün­kü bi­rer “de­ra­ci­ne”si­niz, “de­senc­han­te”si­niz, iti­raf edi­yor­su­nuz. Bü­tün iç­ti­maî ve be­şerî bağ­la­rın bir an­da kop­ma­sı için bu şüp­he­miz kâfi­dir. Bir in­sa­nın her fe­na­lı­ğa muk­te­dir ola­bi­le­ce­ği yer­de ce­mi­yet iflâs et­miş­tir. Böy­le­ce bir sar­sın­tı dev­re­si ge­çi­ri­yo­ruz.
·
168 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.