~4
Dostoyevski 'nin nedir kendiyle derdi?
Derdi ; anlamak,
düşünceyi, sorumluluğu insanı . Ne bileyim bir amacın varlığını, her ne olursa olsun anlamak.
Anlamayı, bir baş belası olarak görüyor ve anladıkça "Yer altı adamı" homurdanmaya başlıyor.
~"Anlama, İki kere iki dördün karşılaştırılamaz derecede daha yükseğindedir. İki kere iki dörtden sonra ne yapacak, ne de öğrenecek bir şey kalmıştır." (sayfa 39)
Kitaba başladığımda, "Yer altı adamı" ilginç geldi, sonraları alıştım bu ürkek tavşana ve bizlerin de esasen böyle olduğunu görmeye başladım.
Bu yer altı insanı, kendisi ile acımasızca çatışıyor. karamsar. Kendini önemli görmek istiyor. Önemli gördükçe başkalarını küçümsemek istiyordu, ürkek, küçük olayları abartıyor.
Napoleon'u tahtından ediyor, hayal aleminde de fink atıyor.
"yer altı adamı" asla onlar gibi değil.
Onlar da mı kim?
Onlar ; biziz, sizsiniz, hepimiziz.
Ortaya yalnızken bile çıkamayan bir benlikle Dostoyevski beni huzursuzluğa boğdu.
~"Alışamadığım gerçek yaşam, soluğumu kesecek ölçüde bunaltıyordu beni." (sayfa 134)
Kitaptan, karakterden kaçmak istedim ama daha da içine gömüldüm. Kaçtığım beni görür gibiydim.
İçimizde sonsuz bir uzaklıkta dış dünyayı gözleyen bir Yer altı insanı var.
Bomboş bir hastanede tek başıma koridorun sonuna bakıyor gibi hissettim Yer Altı Adamının uzun öyküsünü okurken.
Keyifli okumalar diliyorum ama öyle olmayacağı için.