Gönderi

Gerçekliğin Hayale Yansıması..
Kız karanlığın içinde duruyor, ne yapacağını düşünüyor, çevresini algılamakta zorlanıyor ne yaşadığını dahi hissedemiyordu. Yatıyor, düşünüyor ve acı çekiyordu. Kız dış dünyayla iletişim kurmuyordu. O günlerde iyice içine kapanmış dışarıdan gözükse bile ruhu başka alemde ne olduğunu ve nasıl kurtulabileceğini düşünüyordu. Dış dünyadaki hiç kimseyi kabul etmiyor ve görmüyordu. Kalbinden derin yaralanmıştı. En korktuğu başına gelmişti sanki. Yıllar önce yaşanan hüzün ve karanlık bugünü etkiliyor ve elinden kaybetmekten başka bir şey gelemiyordu. O kaybettiği ve acı çektiği halde yine kaybeden o oluyordu. Çevresine büyük bir mahcubiyet ve utanma duygusu yaşıyordu. Gücünü yansıtamamak onu delirtiyor ve üzüyordu. Yine elinden ışığını almışlardı. Onu çaresiz ve zor durumda bırakmışlardı. Hesap soracağı ne kişi de ne de gücü vardı. Yıllardır umut ettiği ve beklediği gün savaşamamıştı. Nedenini bilmediği şekilde savaşamamıştı. Bu gerçeklik karşısında karanlığı hissetmeye ve ne olduğunu anlamaya başlar gibiydi. Işık olan sadece kitapları ve yazı yazdığı bölüm vardı. Bu dünyaya çok etkili bir güç çarptı. Kızı olduğu yerden fırlatıp atmış bir yerde çaresiz ve savunmasız bırakmıştı. Bu çarpmanın etkisiyle belirsiz dünya aydınlanır gibi oldu. Daha doğrusu gözündeki bağ sanki açılmış gibi oldu. Bu çarpmanın ne kadar şiddetli ve kötü olduğunu gösteriyordu. Kız tanıdığı bir genci gördü bu dünyada. Fakat bu genç sınırların dışında ve kuralların dışında bekliyordu kızı. Kızdan izin ister gibi hali vardı. O sınırı ve kuralları aşmak için. Gencin bakışları, davranışları ve burada olması kızı şaşkınlığa, utanmaya ve korkuya sevk etmişti. İki birey aynı durum karşısında farklı duygular yaşıyordu. Gencin davranışları bu zamana kadar sergilediği davranışlarla uyumsuzluk ve zıtlık gösteriyordu. Sanki maskesi düşmüş gerçek halini görüyordu kız. Bu zamana kadar kız, gence hayranlık duymuş sayılırdı. Gencin bu durumu saygıyla karşılamıştı. Ama bu sefer gerçeklik duyguların tüm açılarını yansıtıyordu kıza. Kız onun güzelliğinden besleniyor, saygı duyuyor ve yakınlığın verdiği uzaklığı ve kuralların aşılmamasını istiyordu. Kız aldatılmışlığın, aptal yerine koyulmanın ve utanmayla tüm bedeni ürperdi. Bu genci bu dünyada görmek kabul edilemezdi. Ona hep isminden sonra kullandığı sıfatla kabul etmişti. Bu sıfatı kaldırmak kalbini yok etmek demekti. Özelin ve duygusal bağın yaşanmak istemesi görmek şaşkınlığın boyutunu gösteriyordu. Buna şaşkınlık denilemezdi. Bazen şaşırmak demek yetmezdi. Kafanızda sanki yeni yer açılmış gibiydi. Şimşek çakar gibi ışığı ve gücü kızı oldukça etkilemiş ve hatta zarar vermişti. Esasında genç daha önceden gelmişti. Kız onu daha sonra fark etmişti. Kız öncesinde bakışların rahatsızlığını hissetmiş fakat önemsememişti. Kız sadece kimseyi incitmeyerek kendi yolunda olmayı istiyordu. Bu yüzden dış dünyadan gelen farklı duyguları karanlığa yansıtarak onları yok edip kimseye ümit vermeden kendi yoluna gidiyordu. Özelini ve duygularını paylaşacağı kişinin bugünlerde ve uzun bir zaman olmasını istemediğini çok iyi hissediyordu. Özel duyguların ve birlikteliğin yaşanmasını isteyen belki bu bakışlarda kız o günü yok etmek istedi. Mahremiyeti alınmış ve savunmasız küçük bir çocuk gibi hissetti. Bu nasıl olabilirdi? Aralarında bağ sayılabilecek ne bir gün, anı ve duygu vardı. Kendi dünyalarında yaşıyor, arada köprü sayılabilecek ortak alanlarda ne yaptıklarını görüyorlardı. Kızın zihninden bu düşünce hiçbir zaman geçmezdi. Geçemezdi kalbi bunu bilmek istememişti. Aşk ya da sevgi gibi duygulara inanmadığı gibi bu kişide hiç görünür halde değildi. Çünkü görmek istememişti. Ama gerçekliği kabul edemedikçe daha beter hal alıyordu. Kızın gücü yazmaktı. Sınırları, kuralları ve insan olduğunu hatırlayarak duygularını kağıda dökerek gence yansıttı. Yani onu kendinden uzaklaştırmaya ve gencin adım atmasını engellemek için yolları yıkabildiği kadarıyla yıkmaya çalıştı. Bu olaya hayatın da dahil olacağını bilemedi kız. Kızı sadece kendisinin olduğu bir alana sürükledi. Yani kız savunmasını ve tepkisini gösterdikten sonra gözlerinde mahcubiyet ve utanmayla gencin yüzüne bakmayarak kendi yoluna gitmeye çalıştı. Gözleri o gözlere bakmak istemedi. Çünkü o bakışlarda kızı savunmasız ve çaresiz bırakan duygular ve istekler vardı. Bu yüz güzelliğini kaybetmiş sayılırdı, bakmak sadece utancı getiriyordu beraberinde. Konumu ve sıfatı hiç olmayacak ve aranmayacak yerde olmaya çalışmasıydı. Duygularını ve özelini çalıyor gibi hissetti kız. Sanki gencin hüznünü hissediyor gibiydi. Fakat karanlıkla var olan temelde bu sefer renklerin çıkmasını istemediği için acımasızca görünse de hiçbir anı ve umut bırakmayarak kendi yolunda olmasını gerektiğini göstermişti belki de. Kalbi ve kendisi ne o genci ne de duygularını kabul edemiyor, istemiyor, yakınlığın verdiği uzaklığı bozmak istemiyordu. Tüm gücüyle gence zarar vermeden itmek istiyordu. Dokunma düşüncesi bile içini ürpertiyor, utanmayı tüm bedeninde hissediyordu. Neden başkalarının yaptığı saygısızlık ve hata karşısında bu kadar savunmasız ve mahcup hissediyordu? Bu hikayeyi en son öğrenen olduğu halde ona başrolü verdikleri için utanması ve mahcup olması neyin anlamı ve karşılığı olabilirdi? Onun kendi dünyasında mutlu olarak yaşamasını istiyordu. Çünkü iki birey aynı renkten doğmuşlardı. Onları tamamlayacak bu rengin başka tonları olmalıydı. Utanç ve kızgınlık geri dönüşümü olmayan yolun başlangıcı ve ilk adımı olmuştu. Kız sadece iyileşmek istiyordu. Tüm bu yaşananlar yıllar önce yaşadığı o karanlığı hatırlatıyor geçmişi kabul edip bugün de olmak için var gücüyle çaba sarf ediyordu. Yanlış zamanda, yanlış yerde ve yanlış kişinin olması bu durumun yanlışlığını gösteriyor ve kanıtlıyor gibiydi. Başlanmamış hikaye bitmeliydi.
·
166 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.