DİPÇE:
Sonunun sabaha evrilmediği bir yolculuk hikayesinde Ferdinand Bardamu, yazarın kendinden yola çıkarak yarattığı bir karakterdir. Hikayenin seyrinde birkaç değişiklik olsa da okur olarak Celine ile Bardamu'yu ayırt etmek girişiminde bulunmayız hatta daha ileri giderek Bardamu'nun her daim yoluna çıkan Robinson karakterini de Celine'den bir parça olarak düşünebiliriz.
Kitabın başında Bardamu Tıp Fakültesi öğrencisidir, 1.Dünya Savaşı patlak verir ve Bardamu bir şekilde çok da düşünmeden savaşa kendi isteği ile katılır.
Okuru bu ilk bölümde güçlü bir şekilde ele geçiren Bardamu'nun savaşın anlamsızlığını ifade etme biçimi oldukça etkileyiciydir, orduyu ve savaş ortamını tasviriyle orduda binlerce Bardamu olduğunu hissettirdiği gibi; savaşın dehşetinden beslenen ve kendine paye veren üst düzey ordu mensuplarıyla ,savaşın dışında kalan ve nemalanan belli bir kesimin de ipliğini pazara çıkarır tüm bu adaletsizlik içinde ölmenin ve öldürmenin sorgulamasını yapar.
Bardamu savaşı bir türlü mantığına oturtamaz ve kurtulmak için her yolu dener. Bardamu'nun buradaki duruşu ve hayatı sorgulayışı bakımından okurla da bağı kuvvetlenir.
Savaşmaktan bir şekilde yakasını kurtaran Bardamu bir şirketi temsilen Afrika'ya gider.Bu yolculukta da ülkesinin sömürgesi Afrika kentinde, savaştan daha beter bir çıkmazın olduğunu görür, yakalandığı sıtma hastalığı aslında dünyanın hastalığıdır mikrop olan insandır ve burada Celine'nin insanlar hakkında onların “yalnızca ve daima” “korkulması gereken” varlıklar olduğu düşüncesi perçinleşir.
Kısa süren Afrika yolculuğunda upuzun bir sömürge rotası çizer yazar. Öyle ki okurda, sömüren ve sömürülenler hiç bu kadar çarpıcı anlatılmamıştır düşüncesi uyanır.
Yönünü artık Amerikaya çeviren Bardamu -ki Amerika demek savaş esnasında tanıdığı ve büyük hazlar yaşadığı Lola demektir bir yerde ,onda Amerika fikrini ilk uyandıran mükemmel güzellikteki Lola'dır- aslında dünyanın çirkefine bulanmış Ferdinand için Amerika itiraf edilmeyen bir umuttur belki de. Eserde asla olumlu bir hava yoktur ama biz yine de çok küçük bir nokta olarak bunu umut etmek isteriz çünkü boğulmak üzereyizdir.
Oysa burada da durum hemen kasvete döner Ford işletmesinde kapitalizmin dibini görür Bardamu ( Bu kısım Middlesex'te de hemen hemen aynı gerçeklikle anlatılmıştı.)Modern dünyada gücü elinde tutan insanların açtığı bir çukurdur yaşam ve muhtaç olanlar için yolculuk sadece dibe doğrudur.
Kitapta iki farklı karakterden söz etmek gerekir. Afrika'da Alcide,Amerika'da ise Molly bataklıktaki gül gibidir bu karakterler gerçek sevgiyi bilirler ama çirkinlik ve umutsuzluk o kadar yoğundur ki pasifize olmakta gecikmezler.
Molly, Bardamu için bir kurtuluş iken artık dünyadan umudunu kesen iflah olmaz petimistimiz için tek eylem kaçmaktır. Sevgiden korkan, esasında sevgiye gerçek anlamda yabancı olan karakterimiz soluğu
yeniden Paris'te alır.
Bardamu başından beri Proust'un Paris'i ile Celine'nin Paris'inin farklılığını vurgular Rency Celine'nin Parisindedir burada tıp eğitimini tamamlayıp mesleğini ifa eder bu haliyle yine bir umut huzmesi yakaladığını zanneder okur ama mesleğini de en karanlık en ağır koşullarda sürdürür.Burada romana dahil olan aileler ve kişiler üzerinden insanın gerçekten içindeki kötülük ortaya çıkarılır bu durum zaten yılgın olan Bardamu ve romanın başından beri karşısına çıkan Robinson'u iyiden iyiye tiksintiye ve hiçliğe götürür.
Kötülük ve anlamsızlık arasında geçerli bir açıklama bulamayan karakterler, boşvermişliğin kollarında iyice amaçsız hale bürünür. Savaş sonrası 20.yy insanın sancısını göstermek açısından da benzeri az örneklerden biri olan eserde, Celine ile yolculuk, bir miktar Bardamu'ya dönüşmesi tehlikesi de içerir.
"Gerçek, bitmek bilmeyen bir can çekişmedir. Bu dünyanın gerçeği ölümdür. Seçim yapmak gerek, ya ölmek ya da yalan söylemek. Bense asla kendimi öldüremedim." diyen Ferdinand romanda muadili olarak gördüğü Robinson'a bir son hazırlar.
Savaş, ölüm, ihanet, cinayet, haksızlık dönem romanlarının ana konularındandır elbette burada hususiyet kazanan yapıtın dilidir, Celine, Paris'i gördüğü ve yaşadığı dili esere taşımıştır.
Değinmek gerekir ki Celine'nin ırkçı söylemleri ve antisemitizm fikirleri onun eserleri ile okuru arasında bir perde olarak hep kalacaktır bu soru işaretine Çevirmen Yiğit Bener kurgusal son sözünde şöyle bir açıklama getirir : Yolculuğa çıkan herkesin yoldan çıkma, yanlış arkadaşlar tanıma olasılığı hep vardır ama bu eser, tüm bu duygular ortaya çıkmadan yazılmıştır.
Gerçekten de bunca savaş ve sömürü karşıtı bir insanın, hangi kırılmada bu yanlışa düştüğü sorusu hep bizimle olacaktır.
Kitabı uzun bir sürede okudum kesinlikle alıp götürdüğünü sandığım yerlerde bile ne kadar dura düşüne okuduğumu fark ettim. 1001 kitap listesinde de yer alan kitabı mutlaka okuyun.
Keyifli okumalar, esen kalın