Bu kitap yorumuma “miyav” diyerek başlamak istiyorum. Benim kara ve minik kedim duyar beni:)
Bence bu romanı tüm kediseverler okumalı. Kedilerin gözünden insanların da anlatıldığı bu kitaptan oldukça zevk alacaksınız.
Öte yandan Oya Baydar’ın güçlü kaleminden kedilerin doğası ve özellikleriyle ilgili çok şeyler öğreneceksiniz. Hayvanlara yapılan kısırlaştırma, doğum kontrol hapı verme, sokak hayvanlarını toplama ya da zehirleme gibi bir çok konuda bir farkındalık kazanacaksınız.
Konusuna gelince. Romanda başına buyruk olan ve ev değiştirmeyi sevmeyen kediler, sahipleri aracılığıyla birbirlerine koku mektupları yazarlar. Bizler de hem kedilerin hem de sahiplerinin dünyasına konuk oluruz. 1980 darbesinden sonra devrimciler, Türkiye’den kaçmak zorunda kalırlar. Almanya’da siyasi mülteci yaşamaya başlarlar. 1990’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nde komünizm yıkılır. Bu da mültecilerin ülkelerine dönme umudunu doğurur. Yazar, kedilerin gözünden devrimcilerden kimisinin nasıl yenilgiye uğradığını, kimisinin inanç ve amaçlarını sorgulamasını, kimisinin ise her şeye karşın umudunu yitirmemesini anlatır.
Kedi diliyle yazılan kitabın dili oldukça akıcı ve yalındır. Hem sıkılmadan okuyor hem de “yaşamın anlamı ne, niçin yaşıyorum” gibi bir çok konuyu yeniden düşünüyorsunuz.
Son söz: Sovyetler Birliği’nde komünizm yıkılsa da, dünyada ezen ve ezilen gerçeği devam etmektedir. İnsan, insanla dayanışarak elbette insancıl, barışçıl ve sömürüsüz bir düzen kurmayı başaracaktır. Yalnızca sanatla...