Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Perdenin düğmesine bastım.Yavaşça katlanarak aşağıdaki yuvasına kaymaya başladı perde.Önce gri gök gözüktü.Sonra çok uzaklarda bir yerde, bej bir leke gibi belirdi güneş. Sanki beceriksiz bir ressam, elindeki kağıda önce sarı, tombul, neşeli bir güneş resmi çizmiş, sonra çizimini beğenmeyip, üstünü koyu renk boya ile kapatmaya çalışmış, ama tam da kapatamamış gibiydi. Işınları güçsüzdü, soluktu, yeterince aydınlatamıyor, ısıtamıyordu ama grinin çeşitli tonlarındaki bulutların ardında varlığını belli ediyordu, yine de. Bizim de ruh halimiz alabildiğine griydi. Bu iklimden bıkmıştık. Öğlene doğru yağmur indirir, sonra hava güzelce açar diyemiyorduk. Hele kış bir çıksın, güneş baharla birlikte yüzünü gösterir nasılsa diye umutlanamıyorduk. Yaz gelsin, bakın güneş nasıl da parıldayacak diye teselli bulamıyorduk. Aylar, mevsimler, yıllar geçiyordu, çiçekler soluyor, ağaçlar ölüyordu. Yaşlıların kemikleri daha fazla kırılıyor, bebekler daha geç yürüyordu. Saçlarımız, gözlerimiz, tenimiz parlaklığını kaybediyordu. Kalsiyum takviyeli gıdalarımızla açığı kapatmaya çalışıyorduk. Tüm yayın organları, günbegün kararan umudumuzu yeşertmek için yayın yapıyorlardı. Dünyanın tüm fizikçileri, güneşle aramıza giren Gökcisim'in yörüngesini değiştirmek için gece gündüz çalışıyorlardı. Güneşimizle aramızda kara kedi gibi duran o Gökcisim, bir gün çekip gidecekti elbette. Belki çok yakındı çözüm. Kapıdaydı. O an gelene kadar bize düşen, sanki güneş gökte parlıyormuşçasına yaşamayı sürdürmekti. Hayata tutunmaktı. Öyle yapıyorduk biz de.
·
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.